View flipping ebook version of Zihin Dil ve Toplum - John R. Searle published by nomogod104 on 2021-04-09. Interested in flipbooks about Zihin Dil ve Toplum - John R. Searle? Girişsekmesinin Paragraf bölümündeki paragraf simgesini tıkladığınızda, boşluklar, sekmeler ve paragraf işaretleri gibi gizli semboller gösterilir. Bunlar, Ortaya Çıkan Formatlama bölmesinde listelenen formatlardan farklıdır.. NOT: Biçimlendirme sembollerini göstermek ve gizlemek için Ctrl + * tuşlarına da basabilirsiniz.. Yaratılmamış olup, başka bir varlıkla da birleşmeyendir. Fakat kendisi-için-varlık ise kendinde-varlık olmadan anlaşılamadığı gibi orijinal bir yokluk sayesinde kendinde-varlık'tan meydana gelmiştir. Bu oluş bir yokluk hareketine dayanır. Yokluğun kaynağı bilinemediği gibi, bir sır olarak da kalır. Sosyal yönden zeki insanlar, her an her yerde, kültürel açıdan kabul edilebilirin ötesini kapsayan şekilde düşünür ve hareket ederler. İnsanlarla, kimliklerini ve söylemek istediklerini feda etmeden iletişim kurar ve onları rahat hissettirirler. Bu, elbette ki, iletişimin temelidir; beyinlerimizin arzulamaya mahkûm olduğu ve getirilmesigibi bir durumu, bir olayı, bir eylemi özet olarak anlatan şematik jestler ve belli bir işi, mesleği yapanların, - örueğin borsada çalışanların, trafik polislerinin- jestleri işleriyle ilgili olarak teknik kod ve işaretlerden Bu yüzden ambalajdaki fotoğrafların aslında ürünün fotoğrafları olduğundan emin olunmalıdır. Elbette herkes ürününü en iyi yönünü müşterisine göstermek ister fakat olmayan bir özelliği varmış gibi yansıtmak müşteriyi aldatır. Ve uzun zamanda tüm müşterinin kaybedilmesine sebep olabilir. krSLi. Turkcell ile ilgili Şikayetin Durumu Yayında Cevaplandı Çözüldü Değerli Müşterimiz, İlettiğiniz konu ile ilgili inceleme yaparak, en kısa sürede size bilgi vereceğiz. Talepleriniz ile ilgili ihtiyaç duyabileceğiniz her türlü konuda bize 532'den ulaşabilirsiniz. Saygılarımızla, Turkcell Değerli Müşterimiz, Şikayetinizle ilgili bilgi vermek amacıyla tarihinde sizi iki kez aradık ancak ulaşamadık. Konuyla ilgili bilgi almak için bize 532 numaralı çağrı merkezimizden ulaşabilirsiniz. Saygılarımızla, Turkcell Benzer Şikayetler 1görüntüleme1 gün önce Çözüldü Turkcell Turkcell Kredi Kartı Fazla Ücretlendirildi 9 Ağustos tarihinde wi-fi VINN cihazımı 200 GB'a 320 TL'ye yükledim birinci, ikinci ve üçüncü denemelerde Turkcell uygulamasından onay alamadım sadece...Devamını oku 1görüntüleme1 gün önce Turkcell Yeni Abone Hat Teslimatı! Uzun yıllardır Turkcell hat ve aynı çatı altındaki Superonline müşterisiyim Turkcell online işlemler üzerinden yeni hat satın almak istedim 3 ağustosu 4 e bağlayan gece yani 4 Ağustos perşembe saat de verdiğim hat siparişi 9 Ağustos günü dahi elime ulaşmadığı için iptal talebinde bulundum ve ş...Devamını oku 300görüntüleme1 gün önce Turkcell Eşsiz Çözüm ! Hızı Turkcell gönderdiği yedek sim kartı 10 günde numarama tanımlayamadı. Platinyum müşteriyi kapı kapı gezdiren firmadır benim için. Çözüm merkezi dedikleri yer çözümsüzlük üretiyor. Yurt dışına iletilen sim kart servis yok uyarısı veriyor ve 20 defa görüşülen mht ler çaresizDevamını oku 5görüntüleme2 gün önce Turkcell Mağazalarının İşe Yaramaması Ve Haksız Para Talepleri Turkcell kurumsal hat ile ilgili ne devir yapabiliyorum, ne 3G'den geçiş yapabiliyorum. Turkcell'in Bahçeşehir'deki, Esenyurt Tabela Durağı'ndaki ve City Center AVM'deki 3 ayrı mağazasına gittim. Her biri kafasına göre aynı işlem için ayrı fiyatlandırma yapıyor, birisi kurumsala bakmıyoruz d...Devamını oku 164görüntüleme2 gün önce Turkcell Kredi Kartımdan 2 Defa Çekildi Fakat Paket Yüklenmedi 90 TL karşılığında paket yapmak istedim. Kredi kartımdan parayı 2 defa çekti ve herhangi bir paket yüklenmedi. Hesabıma 90 +90 şeklinde para çekti. Hesabımdan talep oluşturdum fakat uygulama açmıyor bilgi için talep gerini hiç hoş bir durum değildi. 180 TL gittiDevamını oku 24görüntüleme2 gün önce Turkcell Mobilde Tl İle Paket Alamama Saçmalığı. Mevcut tl bakiyem ile paket alamıyorum. Sadece kredi kartı ödeme kısmı var. Saçmalık resmen. Ayrıca kredi kartı ödemesi 3D ödeme kısmında da takılıyor hiçbir tuşa basılmıyor. Bu sorunları yaşayan bir çok şikayetçi insan var. Çözüm için hiçbir şey yapılmamış. Muhatap bulamıyoruz ne müşteri hizmetleri...Devamını oku 44görüntüleme2 gün önce Turkcell Paket Yüklemesi Ödemesi Alındığı Halde Paket Yüklenmedi Turkcell'den Turkcell'in kendi uygulamasından paket yüklemesi yaptım kredi kartından ücreti çektiği halde. Paket hattıma yüklenmedi. Müşteri hizmetleri de. Kredi kartından çekilen. Ödeme için. Dekont talep ediyor. Oyalama taktiği yapıyor. Dekontu ibraz edemediğimiz için. Sorunu çözdüm oku 91görüntüleme3 gün önce Turkcell Sim Kart Problemi 40 gün önce hattımı Turkcell faturalıya taşıdım. Hattımda sorun var çoğu numarayı arayamıyorum ve bunlar da beni arayamıyor. Müşteri temsilcisi, Turkcell bayisi, hiçbir çözüm üretmediler bu yüzden mağdurum. Aradığım numaralar hiç çalmadan kapanıyor ve bunlar da beni arayınca eksik veya yanlış tuşlad...Devamını oku 64görüntüleme3 gün önce Çözüldü Turkcell Turkcell Sim Kart Kapalı Turkcell hattım birkaç gün önce borçlardan dolayı kapandı ve yurt dışında olduğum için hattıma tl yüklemedim. Hattım nasıl geri oku 42görüntüleme3 gün önce Turkcell'in Kartımdan İzinsiz Para Çekmesi Kayıtlı kartımdan izinsiz bir şekilde ödemeler alınmış ve ödemede numarama görünmemekte 2 defa çekim yapılmış belki daha fazla görebildiğim sadece 2 her ikisi de aynı tutar paket alım tutarımdan farklı tutar 120 TL ve aynı saatte çekim yapılmıştır ama numarama yapılmamış ve kartım bende kimseye ka...Devamını oku Markanın En Popüler Konuları Mesaj Gönderim Zamanı 1928 1 Üye 0 iyi akşamlar bir kişi tanıdık bir işverenle anlaşıp kendini sigortalı çalışıyor göstertirse kendi primini kendi ödeyip hiç bir zararıda olmazsa bunun avantaj ve dezavantajları nelerdir kanunen ne gibi sakıncaları vardır yapmak akıl kÂrımıdır birde müfettiş incelemesi nasıl oluyor duyum şikayet üzerine mi geliyor yoksa kendiliğinden mi geliyor bilgisi olan yada olanlar yanıtlayabilirmi Mesaj Gönderim Zamanı 1959 2 Üye 0 ya ben interneti karıştırdım hapis cezası filan var müfettiş farkına varırsa iyi değilmiş dolandırıcılık ve evrakta sahtecilik oluyormuş yani bir kişi kendini çalışıyor gösterticek ama çalışmayacak kendi primini de kendi ödeyecek kafam karışık olduğundan buraya yazdım Mesaj Gönderim Zamanı 2009 3 Üye 0 ödemeniz gereken primler yüksek yalnız. Mesaj Gönderim Zamanı 2043 4 Üye 0 yani ben misal diyelim annemi tanıdığın yanında sigortalı gösterdim primleri yüksek olsun tamam ödedim öderkende geri kalan doğum borçlanmasını yaptım bişi olmazmı ama annem fiilen çalışmayacak evde oturacak bana bakacak sigortalı göstersek tanıdığım yanında bişi olmaz değilmi müfettiş yada şikayet kanunen ceza filan olmaz değilmi birde primler ne kadar ücret 30 günlük yüksek dediniz ya ne kadar ödememiz gerekli çalışıyor gösterirsek evraklarda sahtecilik olmazmı ödenilen primler ortaya çıkarsa geri vermemezlik olurmu Mesaj Gönderim Zamanı 2106 5 Üye 0 en az 50 yıl hapis yersin Mesaj Gönderim Zamanı 0905 6 Üye 0 Denetleme sonucunda evet çalışıyor gibi göründüğünüzü tespit ederler ise iş veren için hapis cezası çalışan içinde yatırdığınız primler iptal bu konuda biraz dikkat etmek gerekli... Hatta sitemizde bu konu ile ilgili bir mağdur arkadaşımız vardı.? Mesaj Gönderim Zamanı 0934 7 Üye 0 Bu konu sahtecilik alanına girer.. Eğer biri şikayet eder, veya işyerinin bir açığı bulunur yoklama memuru veya müfettiş gönderilirse onlarda çalışanları tutanakla tesbi ederler.. Çoğu kez emekliliği yaklaşan veya sağlık yardımı almak isteyen bu yola başvuruyor ama tesbiti halinde ödenen maaşlar, yapılan sağlık yardımları faiziyle geri isteniyor savcılığa suçduyurusu da cabası.. Bazı konularda da kanunu bilmemek davetiye çıkarır, mesela inşaatlarda kadın çalıştırılamaz..bazı kişilerde yurtdışında ikamet etmektedir ve TR de çalışmasının mümkün olmayacağı açıktır.. Mesaj Gönderim Zamanı 0951 8 Üye 0 MAHMUT KARDEŞ, gösterebileceğin bir yer varsa göster hiç birşey bu işin üzerine düşüpte ben bu olayı ortaya illaki çıkarırım derse nasıl tespit edecekler. Mesaj Gönderim Zamanı 1045 9 Üye 0 Arkadaşlar biz yapmasın demiyoruz ki sadece yasaların vereceği cezayı hayatın anlamı arkadaşımız kurumun içerisinde ve ne güzel açıklamış. İster yapar ister yapmaz bu kişinin kendi bileceği bir iş şikayet olur ise sonuçlarına teorik olarak kurum her zaman kontrole gelebilir... Mesaj Gönderim Zamanı 1415 10 Yasaklı Üye 0 İlker Bey, Öyle bir yazmışsınızki türkiyede böyle bir suç varmış gibi.. Bu bir suç değildir. Primini alıyomu? Takır takır kurum alıyor. Onane milletin nerede çalışdığından.? Adam evinde çalışıyor. Çalışdığı kurum ona evden çalışma hakkı tanıyor... Biraz mantıklı olalım... Suç icat etmeyelim... Bu sorumu Allah aşkına bide cevaplıyorsunuz. Pes... Mesaj Gönderim Zamanı 1419 11 Üye 0 saww sen galiba soruyu anlamamışsın..anlaşma yapıp çalışıyor gösterilmekten sözediliyor. evden çalışıyor diye birşey yok..bizde eğer bir sorun çıkarsa başına gelecekleri yazıyoruz. Ben SGK da çalışıyorum böyle davalar çoookk. paraya bakarlar demeye getiriyorsun doğru değil sonuçta kurumda bu işin sonunda maaş bağlayacak.. Mesaj Gönderim Zamanı 1439 12 Yasaklı Üye 0 Nasıl yok sanane milletin nerede çalışdığından? Sanane işverenin tasarruvundan? İşveren işcisini her yerde çalıştırır. Hatta sokakta bile istihdam eder! Sokakta git bana bilgi topla der. Bunun aksini ispat edebilirmisin? Siz gidin sigortasız çalıştıranlarla uğraşın. Prim toplayıp bide işgüzarlık yapmayın! Bir devlet memuru ile mantık çercevesinde soruya cevap bulmak hiç sanmıyorum! Ha bürokrasi saçmalığına bir örnek ehliyetim var ama kendi otomobilimden başkasını kullanamıyorum. Siz bu arkadaşı ciddiye almayın.! Engelli ye köstek olmayın. Bırak adam primini ödesin işini görsün bu ne işgüzarlıktır yahuuu.... Canın sıkılıyorsa git bir sürü kaçak işci çalıştıran, sigortasız işveren varrr... Mesaj Gönderim Zamanı 1452 13 Üye 0 Saw, Bana ne istediği yerde çalışsın istediği yerden ssk primlerini ödesin biz ona bir şey demiyoruz ki bu durumda kuruma yakalanırsan sonuç ne olur diye ki kimse ceza yemek istemez bir türlü kılıfına uydurulur sen merak etme o kısmını ... Devlette mantık yoktur yazı vardır kanun vardır genelge vardır. Bu saydıklarım dışına bir çıksın bakalım ne oluyor o ilgili memura Mesaj Gönderim Zamanı 1510 14 Yasaklı Üye 0 Sende haklısın hocam Saçmalık görünce kızıyorum kusura bakma! Bilgi paylaşımın için herkez adına teşekkürler. Mesaj Gönderim Zamanı 1515 15 Üye KUTLU FORUM Din Kültürü Dersi-Eğitim Öğretim Güzel Ahlakla İlgili Konular-Adab-ı Muaşeret YazarMesajbdulKadirAdminstratörMesaj Sayısı 6617Rep Gücü 10014927Rep Puanı 97Kayıt tarihi 17/03/09Yaş 59Nerden İzmirKonu Edep Nedir? Edepli Olmak ne Demektir? Perş. Ekim 29, 2009 440 am Edep Nedir? Edepli Olmak ne Demektir? Edep, Arapça bir kelime olup Türkçe karşılığı saygıdır. Ancak, o da terbiye manâsına artık Türkçe'ye mâl olmuş kelimelerden dine ait prensipler sayesinde ruhta kazanılan ikinci bir fıtrat veya daha geniş manâsıyla ruhun dinle bütünleşerek istikrar kazanmasıdır. Ne var ki her din, insanı edebli kılmaz, İslâm edebli kılar. Aslında biz din deyince hemen İslâm Dini'ni aynı zamanda ihsan mertebesine ermenin de adıdır. Yani bütün iş ve mükellefiyetlerimizi Allah cc görüyor ölçüsü altında yapmak ve davranışlarımızda Allah'ı görüyor gibi davranmak; bu da edebte bir ihsan husûsi manâda edep, Efendimiz'in sav, farz ve vacibin dışındaki davranış ve hareketlerine aynen ittiba ve yaşantıyı O'nun hayatına göre ayarlama bütün bu manâları kastederek edep hakkında nice cevher gibi sözler söylemişlerdir"Edebtir kişinin daim libasıEdebsiz insan üryana benzer.""Edep insan için bir urba, bir elbisedir. edebli olmayan ise, çıplak demektir.""Edep bir tâç imiş Nûr-ı Hudâ'danGiy ol tâcı emin ol her belâdan.""Edep, bir tâc dır. O tâcı giyen her belâdan kurtulur. Sen de belâlardan emin olmak, kurtulmak istiyorsan daima edebli olmaya çalışmalısın.""Edep ehl-i ilimden hâli olmazEdebsiz ilim okuyan âlim olmaz."Edep varsa ilim de var demektir. Fakat edebsiz bir insan kütüphaneler yutsa yine âlim sayılamaz. Çünkü Yunus'un dediği gibi"İlim ilim bilmektirİlim kendin bilmektirSen kendini bilmezsinYa nice okumaktır."Kendini keşfedip tanıyamamışsan, okuduğun ilimlerden sana ne fayda!"Edebi son şekliyle temsil eden Allah Rasûlü'dür sav. İster meseleyi terbiye manâsına ele alalım, isterse söz söyleme gücü ve iktidarı manâsına; netice değişmez ve Efendimiz sav hep Ebu Bekir ra Allah Rasûlü'ne sav sorar-Ey Allah'ın Rasûlü. Seni böyle kim edeblendirdi?Cevab verir -Beni Rabb'im edeblendirdi ve güzel terbiye etti!..Hz. Ebu Bekrin kızı ve Efendimiz'in zevcesi, hepimizin de kıyamete ve oradan da ebede kadar anası Hz. Aişe ra validemize sorulur-Allah Rasûlü'nün ahlâkı nasıldı?-Siz hiç Kur'ân okumadınız mı?"Okuduk" verir-O'nun ahlâkı Kurân' Mürebbîsi Allah olan Efendimiz sav, böyle edebin ufuk noktasındadır. Demek ki edep öğrenmek isteyen O'na bakmalı ve O endam aynasında edebi kendi kâmetine uygun şekilde Hakk O'nu bütün insanlara örnek olacak bir edeble yaratmış, öylece edeblendirmiş ve terbiyeli kılmıştır. Yoksa Peygamberlik gibi bir yükün altından nasıl kalkabilirdi... Eğer bu terbiye olmasaydı ve muhal farz O'ndan da, bizim gibi hatalar meydana gelseydi.. bunlar O'na münhasır kalmayacak; O'nun en küçük hatası milyarlarca insana aksedecekti. Onun içindir ki, Rabbi, O'nu hususi bir terbiye ile terbiye etmiş ve bizler için misâl olmadan önceydi. Kâbe tamir ediliyor ve Allah Rasûlü sav de bu işte fiilen çalışıyordu. Zaten O bütün ömrü boyunca hep hayrın ve hayırlı işlerin yanında olmuştu. Amcası Hz. Abbas ra, eteğini omuzuna atmış ve taşın omuzunu zedelemesine mâni olmaya çalışmıştı. Allah Rasûlü'nün sav omuzu ise iyice zedelenmişti. Hz. Abbas ra kendi yaptığını Allah Rasulü'ne sav de tavsiye etti. Halbuki mahrem yerlerinden bir kısmı böyle yapılınca açılacaktı. Bu tavsiyeye uyan Allah Rasulü sav eteğini kaldırır kaldırmaz, birden gözüne melek göründü. Dehşetinden yere düştü. Bir daha da görülmesi uygun olmayan yerlerini hayatı boyunca açmadı. İşte O, ta işin başında böyle bir teminat altındaydı..."Hayatımda," diyor Allah Rasûlü sav, "iki defa düğüne gitmeye niyetlendim. İkisinde de üzerime öyle bir uyku çöktü ki, uyudum kaldım. Her ikisinde de uyandığımda düğünün çoktan bitmiş olduğunu gördüm."Bunlar peygamberliğinden önce olan hâdiselerdir. Cenab-ı Hakk O'na hayatının hiç bir devresinde günah işleme fırsatı vermemiştir. Ve bu tamamen Allah Rasûlü'ne ait istisnaî bir olmasın ki, O'nun daha çocukluğunda O'na çocuk demekten de utanıyorum. O her zaman kâmildi. sadrı açılmış ve melekler O'ndaki lümme-i şeytaniyeyi çıkarıp atmışlardı. Her insanda var olan ve şeytanın çeşitli oklarına hedef bulunan bu siyah nokta, Allah Resulü'nden sav alınmış ve atılmıştı. Bize vesvese veren, kan damarlarımızda dolaşan şeytan, Allah Rasulü'nün sav semtine dahi yaklaşamıyordu. Evet O, müstesnâ bir insandı...Cenab-ı Hakk O'na peygamberlik öncesi günah işletmediği gibi, daha sonra da günah işletmedi. Ve O, doğduğu gün kadar temiz ve berrak bir hayat yaşayıp öyle gitti. O, edebin tecessüm etmiş şekliydi...O'nun edebi bütün bir hayatı kucaklamıştı. Nerede ve nasıl hareket ederse işte O, o hususla alâkalı edebti. Meselâ bazen Allah Rasûlü sav celallenir, öfkelenir, dalgaları göğe yükselen bir deniz haline gelirdi. Çünkü orada öyle davranması edebti. Zira ortada bir haksızlık vardır; Allah Rasulü sav ise haksızlığın en amansız düşmanıdır. O, hakkı yerine getirinceye kadar dinme bilmeyen bir öfkeyle kükrerdi. O anda âdeta ormanları velveleye veren arslanlara benzerdi. Fakat, hiçbir zaman kendisine yapılan en büyük haksızlık karşısında dahi yüzünü ekşittiği görülmemişti. Çünkü orada da edep, O'nun öyle davranmasını safları arasında bulunmasına rağmen, henüz bedeviyeti üzerinden atamamış birisi gelmiş, Allah Rasûlü'nün sav yakasından tutmuş ve hakkını talep etmişti. Öyle ki, bu şiddetli hırpalamada Allah Rasûlü'nün sav sert yakalığı, mübarek boyun köklerinde iz meydana getirmişti. Sahabeyi galeyana getiren bu davranışa, Allah Rasûlü sav sadece buruk bir tebessümle mukabele ediyor ve "Bu adama istediğini verin" demekle yetiniyordu. O'nun müsamahası bu kadar engindi...Çok seçkin insanların dahi öfkeleneceği ve öfkelenmelerinde de mazur sayılacakları nice yerler vardır ki, Allah Rasulü sav oralarda dahi müstesna edebini güneş gibi ortaya koymuştu. İşte bunun en çarpıcı misâllerinden biriUhud'a gitmeden evvel gördüğü rüya üzerine, Medine'de kalıp müdafaa harbi yapmanın daha uygun olacağına kanaat getirmişti. "O'nun rüyası ki bu vahiy demektir". O rüyalarında her şeyi apaçık görürdü. Nübüvvetinin ilk altı ayında hep böyle rüyalar görmüştü. Gördüğü rüyalar, o kadar hayatın kendisiyle ayniyet içindeydi ki, akşam gördüklerinin hepsi gündüz bir bir çıkıyordu. Uhud'tan evvel de bir rüya görmüş, hatta en yakınlarından birinin orada şehid düşeceğini istinbat etmiş ve rüyanın tevilinde ifade buyurmuşlardı. Ayrıca dışarıya çıkmak ashab arasında bir gedik açacaktı ki, bunu da O, rüyada müşahede ısrar etti Medine'den çıkmayalım. Ancak, ashab o kadar coşkun idi ki, sıdk ile, İslâm'a hizmet etme düşüncesi emre itaatteki inceliği kavramalarına engel oldu.. Evet, onların bu davranışı başka türlü ifâdelenemez. Bir yola koyulmuşlardı. O yolda koşarak ölümün üzerine yürümek istiyorlardı. Ve bilhassa Enes b. Nadr gibi, Bedir'de bulunamayışın ızdırabını bir sene, sînelerinde hem de yanan bir ocak gibi taşıyanlar, kınından sıyrılmış kılıç gibiydiler. Yalvarıp yakarıyor ve çıkmakta ısrar da Allah Rasulü'ne sav ait ayrı bir içtimâî edebi görüyoruz. O, ashabıyla oturmuş meşveret ediyordu. Meşverette ağır basan görüşe karşı ısrarda bulunmuyordu. Bu da idareciye ait bir edebti. Ayrıca, ısrar etseydi, sahabi mutlaka O'nu dinlerdi, fakat, binde bir dahi olsa muhalefet ihtimali onların mahvına sebebiyet verebilirdi. İşte Allah Rasûlü sav bu ince noktaya da böylece riâyet etmiş oluyordu. Çünkü aynı zamanda O, bir şefkat âbidesiydi. Ashabının böyle bir durumda, Allah Rasûlü'ne sav muhalefet gibi bir hüsrâna düşmelerini elbette istemezdi. Bir müddet sonra Sahâbi de razı oldu. Ancak Allah Rasûlü sav bir kere zırhını giymişti. Artık onu gidildi. Allah Rasûlü sav ordunun tanzimini bizzat kendileri yaptılar. O bir erkan-ı harpti. Orduyu en güzel şekilde tanzim etmişti. Nitekim düşman ilk müsademeyle darmaduman olmuş ve kaçışmaya başlamışlardı. Ancak, buradaki stratejiye de muhalefet edilmişti. Yani sahabi yine emir dinlemedeki inceliği tam manâsıyla yerine getirmedi. Meselâ okçulara, yerleştirdiği yerden ne olursa olsun ayrılmamalarını söylemiş ve şöyle tahşidatta bulunmuştu "Kartalların, cenazelerimizi kaldırdığını görseniz yine yerinizden ayrılmayın. Bizi ganimet taksim ederken görseniz yine yerinizden ayrılmayın..." Buradaki inceliği de kavrayamadılar ve kendilerince; ihtimal ki bu düşman mukavemetini devam ettirdiği süreceydi. Halbuki şimdi düşman kaçacak yer arıyor. Bizim burada beklememiz beyhude. Gidip arkadaşlarımıza yardım edelim... vs. diye netice herkesin malumu. 69 insan kütükte doğranır gibi doğrandı ve şehid oldu. İçlerinde Hz. Hamza ra da vardı. Zaten yara almayan kalmamıştı. Bunlardan bir kısmı aldıkları yaranın ızdırabını bütün ömür boyu çektiler. Daha mühimi de İslâm'ın onurunun kırılmış olmasıydı. Bu Müslümanlar adına alınan en büyük bir bu olanlar, aslında, cemaatın lideri durumundaki insanı öfkelendirebilirdi. Normalde Allah Rasûlü sav bu olanlara canı sıkılır ve hiddetlenebilirdi. Fakat derhal, Allah cc O'nun geleceğe ait, böyle ihtimal dahilinde işleyebileceği bir hiddet emaresine dahi meydan vermeden, O'nu koruyor, muhafaza ediyor ve O'na şöyle diyordu"O vakit Allah'tan bir rahmet olarak onlara yumuşak davrandın! Şayet Sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; umuma ait işlerde onlarla istişare et. Artık kararını verdiğin zaman da Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah tevekkül sahiplerini sever" Âli İmran/3-159.O öyle saygılı bir insandır ki, Cenab-ı Hakk da O'na böyle ifadelerle hitap etmektedir. Meselâ O'na "Sen kaba ve öfkeli olma!" demiyor; "Eğer öfkeli ve katı kalpli olsaydın" ki böyle değilsin, muhal öyle olsaydın onlar Senin etrafından dağılır giderlerdi. Onun için Sen, onlara o muallâ edebine göre davran; haşin ve sert olma!..Böylece Cenab-ı Hakk geleceğe ait bir günahın önüne geçiyor ve Habîbe'ne günah işletmiyor. Bunu kim için yapıyor? Bir cemaatı ilelebet temsil edecek Zât için yapıyor!. O da Kurân'ın emrine uymada öyle hassas davranıyor ki, ileride dahi olsa içine gelebilecek şeyler birden gönlünden zail olup bununla da bitmiyor. Cenab-ı Hakk "Onları affet ve onlar için istiğfar et! " buyuruyor. Çünkü onların da kendi ulviyetlerine gölge düşürecek hareketlerden kaçınmaları gerekir. Onun için onlar namına Allah'tan mağfiret de, Sana muhalefet ettiklerinden ötürü, suçluluk ruh haletine girdiler. Bu hâl devam ettiği müddetçe kendilerini hep suçlu kabul edecekler. Öyleyse, onları çağır ve hiçbir şey olmamış gibi onlarla yeniden meşveret et...Cenab-ı Hakk, en kritik anda, bağırıp çağırmanın beklendiği safhada, Resûlü'nü sav öyle bir davranışa zorluyor ki, bir taraftan O'nun geleceğe ait günah işlemesine set çekiyor, diğer taraftan da O'na edebin en mükemmelini öğretiyor. İşte Allah Rasulü sav de böyle bir edeble edebleniyor..!Hz. Enes anlatıyor On sene Allah Rasulü'ne sav hizmet ettim. Zaten Allah Rasulü'nün sav hizmetine girdiğinde de on yaşlarındaydı. Bir defa dahi, yaptığım bir iş için "Neden yaptın?", yapmadığım bir iş için de "Neden yapmadın?" dediğini duymadım. Hatta bir defasında beni bir işe göndermişti. Sokakta oyuna daldım. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum. Bir ara arkadan birinin kulağımı tuttuğunu hissettim.. döndüm baktım ki Allah Rasûlü sav. Yüzünde yine aynı tebessüm. "Hemen gidiyorum, Ya Rasûlallah" dedim ve koşarak bana verdiği işe Allah cc ahlâkıyla ahlâklanmış ve ümmetinin de aynı ahlâkla ahlâklanmasını emir buyurmuştu. Bunu öğreneceğimiz iki ana kaynak vardır; onlar da Kur'ân ve edeb-i Rasûlullah diyeceğimiz eğer farzıyla, vacibiyle, sünnet ve müstehabıyla Efendimizin sav hayatı seniyyeleri ve bize bıraktıkları en önemli miras da kendi nurlu yaşayışlarıysa, bizim de o edeble edeblenmemiz bir zaruret ve bir mecburiyettir. Tabii ki, farzıyla edeblenmek farz; vacibiyle edeblenmek vacib; sünneti ile edeblenmek sünnet ve müstehabıyla edeblenmek de müstehabtır. Çünkü Allah cc O'nu, bize hayatı öğretmesi için göndermiştir. Biz, yemenin, içmenin, yatmanın ve bütün fıtri ihtiyaçlarımızı gidermenin edebini hep O'ndan öğrendik. Hekimlik açısından O'nun dediklerinin hikmet yönleri araştırılabilir ve bu tamamen ayrı ve müstakil bir konudur. Biz mevzûu dağıtmamak için, meselenin o yönüne hiç girmeyeceğiz. Burada üzerinde durduğumuz husus, Allah Rasulü'nün sav bizlere her şeyin edebini talim ettiği bu edebe tam riayette bulunur, ferdî, ailevî ve cemiyet hayatımızı hep o edebe göre tanzim edersek, Kur'ân'ı hayatımıza hayat yapmış oluruz. Böylece de sorudaki "Kimlere ve nasıl edebli davranılır?" kısmı kendiliğinden cevaplanmış Allah Rasûlü'ne sav karşı çok saygılı ve çok edebliydi. O'nu dinlerlerken sanki başlarında kuş varmış da onu kaçırmak istemiyorlarmış gibi, bir hassasiyet ve titizlik içinde dinlerlerdi. O'nu tanıdıkça bu sevgiden kaynaklanan saygıları kökleşiyor ve bilme çapına göre de, saygıları derinlik kazanıyordu. Ekseriyet itibariyle O'na soru sormaya cesaret edemezlerdi. Dışarıdan bir yabancının gelip soru sormasını ve verilen cevabı doya doya dinleme fırsatını bulmayı çok arzu ederler ve böyle bir fırsatı dört gözle beklerlerdi. Efendimizle sav, şöyle rahat bir iki kelime konuşan sahabi çok azdı. Bu, Efendimiz'in sav onlar üzerindeki baskısından ileri gelmiyordu. Belki O'nun mübarek şahsiyetine ait mehabet, ciddiyet ve vakardan kaynaklanıyordu...Hudeybiye Musalahasında, murahhas, Efendimiz'e sav karşı ashabın tavrını görünce, başı dönmüş, şaşırmış ve Mekke'ye dönüp şöyle demişti"Ben Kisra saraylarında bulundum. Bizans saraylarında misafir oldum ve nice hükümdarlar gördüm. Bunların içinde, zalim ve müstebitler de vardı. Fakat yüreğinden gele gele hiç kimsenin, ümmetinin Hz. Muhammed'e sav saygılı olduğu kadar saygılı olduğunu görmedim. Abdest alırken, ağzının suyunu alıyor, tükürürken o suyun tek damlası dahi yere düşmüyor ve bu mübarek damlacıkları kim alıyorsa kim kapıyorsa yüzüne gözüne sürüyor. Ah, keşke bulsaydık ve biz de sürseydik. Bilmem ki o pâye bizlere nasip olur mu? yüzünden sular aşağıya doğru akarken tek katresini yere damlatmıyorlardı."Dünyayı dirayet ve kiyasetleriyle idare eden bu insanlar arasında öylelerini görüyoruz ki, O'na saygıyla dopdolu ve âdeta kapısında b. As, dünyanın belli başlı ve en çaplı siyasîlerinden biriydi. Vefat edeceği an, telaş içinde bir şey çıkardı ve "bunu dilimin altına koyun" dedi. Sordular bu nedir? Cevap verdi "Allah Rasulü'ne sav ait muy-i mübarektir." Efendimizin mübarek kıllarıdır. O'nunla hesabı rahat vereceğine hiç mağlubiyet görmemiş ve İslâm'ın hep yüzünü güldürmüş büyük kumandan Halid b. Velid, Akkad'ın tabiriyle "eşi bulunmaz büyük deha" bir muharebede, başındaki sarık yuvarlanınca, sarığına doğru koşar. Askerler arkasından bağırırlar "Kumandan düşman saflarına giriyorsun, dikkat et". O, arkasına dahi bakmadan ve gelecek kılıç darbelerine hiç aldırmadan seslenir "Hayatın da sözü mü olur? O sarığın içinde Efendimiz'in sav mübarek kılı var!."Efendimiz sav onların ruhlarına bu derece geldiğinde edeble ayağa kalkar ve O oturmadan da kimse yerine oturmazdı. O, kat'iyyen onlardan böyle bir hareket talep etmezdi. Talep şöyle dursun daima ikaz eder ve "Acemlerin ayağa kalktığı gibi siz de ayağa kalkmayın" buyururlardı. Ancak her defasında sahabi, içinden gele gele O'na ayağa kalkar ve bunu da sadece bir vazife telakki Ebu Bekir ra ile bir Yahudi arasında münakaşa çıkar. Her ikisi de kendi peygamberinin daha üstün olduğunu söyler. Bir ara Yahudi, Efendimiz sav hakkında uygunsuz bir laf söyleyince, Hz. Ebu Bekir ra sıddîkiyetinin gereği, Yahudi'ye bir tokat aşk eder. Yahudi, yemez içmez derhal Allah Rasûlü'nün sav huzuruna gelerek durumu haber verir. Efendimiz sav bu hâdise vesilesiyle ashabına şöyle ferman eder "Beni Musa'dan as üstün tutmayınız. Çünkü haşir için sur üflenince, ilk kalkan ben olacağım. Kalktığımda Hz. Musa'yı as Arşın kaideleri altında yalvarırken bulacağım.. Bilemeyeceğim, bu benden evvel bir haşr u neşir midir yoksa tur sâikası bedeli midir?"Ve yine Kur'ân-ı Kerim'de Cenab-ı Hakk O'na hitaben "Velâ tekün ke sahib'il-hût" Sen hut sahibi Yunus gibi olma Kalem/68-48 deyince, hemen ashabının aklına bir peygamber hakkında uygunsuz bir düşünce gelmemesi için "Beni Yunus b. Metta'ya tercih etmeyin" da O'nun, peygamberlere karşı edep ve saygısıydı. Cevher kadrini cevherfurûşan olmayan bilmez. Bizler Hz. Musa'yı, Hz. İsa'yı ve diğer bütün peygamberleri nasıl bilip nasıl tanıyacağız! Onlar, Hz. Muhammed'e sav sormalıdır ki hakiki cevap alınmış olsun. Efendimizi sav de onlara sormalı... Onun içindir ki, Hz. İsa as, O'nun geleceğini müjdelemeye beş yüz sene evvel başlamış ve "geliyor, geliyor; bütün âlemlerin reisi geliyor" diyerek tebşiratta bulunmuştur. Çünkü onlar O'nun büyüklüğünü biliyorlardı. Fakat Efendimiz sav de tevazu kanatlarını yerlere kadar seriyor ve biraz evvel naklettiğimiz sözleri söylüyordu...Evet, bütün bunlar Aleyhissalatü Vesselâm'ın edebiydi. O bu derece mütevaziydi. Tevazu izhar buyurdukça da Cenab-ı Hakk O'nun derecesini yükseltiyordu. Yüksele yüksele makam-ı Mahmud'a ulaştı. O makam ki, bir insanın, başkalarına el uzatma makamının doruğudur. Bir hususa dikkat çekmek isterim. Makam-ı Mahmud, en geniş manâda muhtaçlara el uzatma makamının en zirvesidir. Zaten ta baştan O'na Muhammed ve Ahmed demişler.. evet O'nun bu makamın sahibi olacağı ta baştan bellidir. İşin başında Cenab-ı Hakk, O'nun bu makamı elde edeceğini bilmiş ve istikbaline bakarak O'na bu isimleri hiçbir peygambere nasip olmayan paye yine O'na aittir. Her peygamber Cenab-ı Hakk'la vasıtalı veya vasıtasız konuşmuştur. Ama, hiçbir peygamber Efendimizin sav serfiraz kılındığı Mirâc'la bütün arşı-ferşi velveleye verme, kader kalemlerinin yazışına şahid olma, Cennet ve Cehennemi gezip görme gibi fazîletleri kendinde toplayan tek peygamber, Aleyhissalâtü vesselâm Efendimizdir. Ve işte biz de böyle Mirâc'la şereflendirilmiş O peygamberin ümmetiyiz. O, Miraç seyahatından Rabbimizin bir hediyesi olarak bize turfanda bir hediye getirmiştir. Bu hediye namazdır. Namaz da mü'minin mirâcıdır. Bunu da Cenab-ı Hakk bize en kâmil ve mükemmel manâda ihsan edebin müşahhasından yani, Efendimiz'in edebinden bahsediyoruz. Sözün akışını bu noktaya getiren sebep ise, sorudaki "Nasıl" a cevap teşkil etmesidir. Aslında bu meselenin nasılını düşünmeye, hiç gerek bile yoktur. Cevap gayet kısa ve nettir "Allah Rasulü sav kime nasıl davranmış ve nasıl davranılmasını istemişse, işte öyle ..." demek böyle olunca, insan büyüğüne, mürşidine, muallimine, kumandanına, başındaki âmirine, onlara, kendi hudutları dışında bir pâye vermemek kaydıyla ve onlar da daima hak ölçüsü içinde kaldıkları müddetçe, itaat etmeli, saygı göstermelidir ki, bu da bir edebtir. Ancak edebi tek taraflı düşünmek bir hatadır. Büyüklerin küçüklere ve üsttekilerin de alttakilere karşı bir edep tavrı vardır. Ve zaten hakiki edep bu iki kanadın kendilerine düşen edep vazifesini tam yerine getirmeleriyle sav, arkadaşlarıyla beraber yapılması gereken işlerde bizzat aktif olarak çalışırdı. Ev işlerinde de hanımlarına yardım ederdi. Kimseye emr-i vâki yapıp şahsi işlerini gördürmezdi. Belki arkadaşları, O'na ait bir işi yapmak için âdeta birbirleriyle yarışırlardı. Fakat her defasında iş yapmaya ilk teşebbüs O'ndan bir yolculukta, yemek yapılacaktı. Sahabiden biri, "koyunu kesmek bana ait", dedi. Diğeri "yüzmek de bana ait" deyince, Efendimiz sav hemen ayağa kalkıp "odun toplamak da bana ait" buyurdular ve odun toplamaya koyuldular. Hendek kazımın da bizzat bulunduğu, mescid yapımında herkesle beraber kerpiç taşıdığı hepimizin mâlumudur. O, böyle davrandı ve arkadaşlarını da böyle yetiştirdi. Onun içindir ki, Ebu Bekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler ra, müstesna bir titizlikle, kılı kırk yararak, adalet ölçüsünde yaşayabildiler. Bunu onlara, Muallim ve Mürşitleri olan Allah Rasulü b. As'ın ra bu mevzuda hassas davranamadığını duyan Hz. Ömer ra O'na hitaben şiddetli bir dil kullanıyor ve mektubunda şöyle diyordu "İnsanlar analarından hür olarak doğdular. Ne zamandan beri onları köle olarak kullanıyorsunuz?!.."Bu ölçüyü bulabilme de onların, Efendimiz'den öğrendikleri edeble mümkün oluyor ki, günümüzün ve yarının insanının da önünde bir edep Rehberi vardır. O edebe riayet, ferdin ve cemiyetin kurtuluş beraatı olacaktır. Ancak biz, böyle bir sütunda O'nu tafsilatıyla sunamadığımızdan ötürü üzgünüz. Sunmamız da mümkün değildir. İmkân elverirse, bu mevzuu, müstakil bir eserde ele alıp incelemeyi düşünürüz. Burada sadece mevzûun felsefesine küçük bir işarette bulunmuş ötesinde, O'nun giyim, kuşam, yeme-içme, yatma-kalkma gibi günlük yaşantısı, yüzlerce ciltlik eserlerle anlatılmış ve bize kadar da nakledilip gelmiştir. Mevzûun bu kısmını böyle mümtaz eserlere havâle ile beraber, son olarak şunu da arz etmek istiyoruz Efendimiz'in sav hayatı, fıtratın ayrılmaz bir parçasıydı. O, hayatı en tabii haliyle yaşamıştı. Zaten, her insanın benimseyeceği ideal hayat da işte bu fıtrî ve tabiî hayattır. İnsanlık böyle bir hayatla kurtulacaktır. Sözün başında da dediğimiz gibi, hayatı bütünüyle kuşatan, nizam, intizam ve âhenk bir edebtir. Bu edebin en güzel örneğini de Efendimiz sav vermiştir..._________________Elif gibi yalnızım,Ne esrem var, ne beni durduran bir cezmim,Ne de bana ben katan bir şeddem elimi tutan bir harf,Ne anlam katan bir harekem...Kalakaldım sayfalar okuyan bekledim,Bir hıfzeden belki...Gölgesini istedim bir dostun med gibi…Sızım elif sızısı... bdulKadirAdminstratörMesaj Sayısı 6617Rep Gücü 10014927Rep Puanı 97Kayıt tarihi 17/03/09Yaş 59Nerden İzmirKonu Geri Edep Nedir? Edepli Olmak ne Demektir? Perş. Tem. 08, 2010 150 pm Edeb Yâ Hû Allahu Teâlâ'dan bizi edebe muvaffak kılması niyazı ile söze başlayalım aziz dostlar. Çünkü Hz. Mevlânâ Mesnevî-i Şerifin daha başlarında, 79. beyitte Cenab-ı Hakk'tan edeb niyazında hudâ cûyîm tevfik-i edebBî edeb mahrum u geşt lutf-i rab"Huda'dan edeb hususunda yardım dileyelim. Çünkü edebi olmayan, Rabbin lûtfundan mahrum kalır."Efendim Evliya Çelebi'yi bilirsiniz. Kendi devrinin şartları içinde pek çok memleket gezip, enteresan notlar alıp, bir seyahatname tertib etmiş ve bazı abartılı ifadeleri ile de bir takım özellikler taşıyan ama çok önemli bir kaynak eser haline gelen Seyahatnâme'sini bize bırakmış O mübalâğalı, abartılı ifadelerinden bir tanesi de Bursa hakkındadır. Bursa' nın yeşilliğini, sularını anlatırken bir cümle kullanır Evliya Çelebi Bursa sudan ibarettir vesselam. Aynı ifade ile, tasavvuf edebden ibarettir, vesselam dersek, hiç abartılı bir ifadede bulunmuş tasavvuf edebten ibarettir. Edebin sözlük anlamı, kibarlık, incelik, nezaket ve uygun davranışlarda bulunma özelliği demektir. Deyim olarak anlamı ise, sahibini utanılacak şeylerden alıkoyan his ve irade demektir. Edebin kaynağı özellikle aile ve onun yanı sıra okul, çevre, gelenekler Bu kaynaklardan elde edilen edeb ile dünya hayatında iyi, güzel, hoş edebli olunabilir. Fakat gerek dünya hayatında, gerek sonsuz hayatta edebin yegâne kaynağı Rasulullah Efendimiz'in hayat-ı saadetleridir."Bismillahirrahmanirrahim le qad kâne lekum fî rasûlillâhi üsvetün hasenetün li men kâne yercullâhe ve'l-yevmel-âhira ve zekerallâhe kesîra" "Andolsun ki Rasulullah'ta sizin için Allah'a ve âhiret gününü dileyenler ve Allah'ı çok çok zikredenler için güzel bir örnek vardır. Numûne-i imtisal vardır. Uyulması gereken örnek vardır."Allah-ı Zü'l-celâl, Ahzâb Sûresi'nin 21. âyetinde böyle buyuruyor. "Üsvetün hasene", güzel örnek. Ve bir başka âyette, Haşr Sûresi'nin 7. âyeti içinde "esta'î zübillâh; ve ma âtâkümü'r- rasûlü fe hüzûhu ve mâ nehaküm 'anhü, fentehû" "Peygamber size ne verirse alın. Ve neyi yasaklarsa ondan çekinin, sakının."Allah-ı Zülcelâl, Habîb-i Edîb'ini her türlü edeble süslemiş ve sözleri ile de davranışları ile de en üstün ahlâk ve edeb örneği olarak kullarına onu tavsiye etmiştir. "Ve inneke le 'alâ huluqin azîm" şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin âyeti ile "beni rabbim terbiye etti ve terbiyemi de güzel kıldı.." Hadîs-i Şerifi de bu gerçeği beyan nedenle, tasavvufun temeli de tabanı da tavanı da ve her ikisi arasındakiler de edebten ibarettir. Eski dergâhlarda mutlaka asılı bulunması gereken bir levha olurdu. Edeb yâ Hû! Çok seyrek de olsa bazı uygun davranışlarda bulunmayan kişilere büyükler tarafından küçücük bir ikaz yapılırdı. "Edeb yâ hû" Bu edeb bahsi münasebetiyle Hz. Mevlânâ'nın edebest -edebtir- redifli bir gazeline kulak verelim der-yâb ki cân der ter-i insan edebestHâce envâr-ı dil u dîde-i merdân edebest"Ey kişi, bilmiş ol ki nasıl ruhsuz bir bedene can denilemezse, işte onun gibi edeb, ruh gibidir. Allah erlerinin gözü ve gönüllerinin nurunun aydınlığı, edebtir."Âdem ez âlern-i ulvist ne süfli der-yâbRavnâk-ı gerdîş-i gombed-i devrân edebest"İnsan süfli, düşüklükler aleminden değil ulvi, yücelikler alemindendir. Bunu iyi anla". İnsan, meleklerin secde ettiği Âdem'in neslindendir. Yeryüzünde Allah'ın halîfesi insandır. İnsanda, Allah'ın ruhundan üfürdüğü ruh vardır Ve nefahtü min ruhî. İnsan en güzel ve en üstün yaratılışla yaratılmıştır yani Ahsen-i takvim ile. İşte bu Kur'ânî gerçekleri iyi anla. "Ve şu gökkubbenin dönüşü ve devranın gidişindeki revnak, güzellikler de edebtendir."Efendim daha başka âyetlerde de var ama daha çok biliniyor diye onu örnek vereyim; Yasin suresinin 38, 39 ve 40. âyetlerinde ayın, güneşin, gece ve gündüzün Azîz ve Alîm olan Allah'ın takdiri ile belli yörüngeler ve ritimlere bağlandığı beyan buyurulmakta. Hz. Mevlânâ ay, güneş, gece ve gündüzün Azîz ve Alîm Allah'ın sözünü dinlemek güzelliği ile edebe riâyet ettiklerini to hâhî ki kadem ber-ser-i iblis nehîDîde boşka vü bibin kâtil-i şeytân edebest"Eğer şeytanın başını ezmek istiyorsan edeb sahibi ol. Gözünü aç, gör ve bil ki, şeytanı öldüren şey edebtir."Malumdur ki ilk edebsizlik şeytandan zuhur etmiştir. Cenab-ı Hakk'ın kendine yeryüzünde halife olarak yarattığı Hz. Âdem'e ve onun şahsında insana, meleklerin secde etmesi emredildiğinde şeytan bu emri dinlememiş ve edebsizlikle Allah'a isyan etmiştir. Bilindiği gibi edebin ilk ve ön şartı, söz dinlemektir. Şeytan söz dinlememek ile de kalmamış, kendince bir kıyas yaparak "Beni ateşten, Âdem'i topraktan yarattın. Ateş topraktan üstündür, ben de Âdem'den üstünüm." Böyle bir kıyasla Allah'a akıl öğretmeye kalkmıştır. Bu edebsizliği ile de Allah'ın rahmetinden kovulmuştur. Şeytan edebsizlikte daha da ileri gitmiş "Beni sen azdırdın" - estağfirullâh - diye bir de kendi kabahatini Allah'a yüklemeye çalışmış ve insanoğlunu Hakk'a giden yoldan ayırmak için kıyamete kadar mücadele etmeye yemin etmiştir. Bu mücadelede insanın yapacağı en doğru ve tek şey Allah'ın emrine uyarak, yani söz dinleyerek, e'ûzü billahi mine'ş-şeytani'r-racîm "kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım" demekten ibarettir. Allah'a sığınmaktan ibarettir. Allah, şeytanla mücadelede -amiyane tabirle - kabadayılığa, külhanbeyliğe müsade etmiyor. "Sadece bana sığının, bu size yeter." diyor. Biz o sözü dinleyerek şeytanın şerrinden Allah'a hiddetlenme hali, şeytanın meydanı boş bulduğu haldir. Şeytan en çok insana hiddetli halinde musallat olur. Ve sövmek, dövmek gibi insana yakışmayan haller yaptırır. Onun içindir ki Cenab-ı Ali keremallahu veçhe "En kahraman kişi, hiddetini yenen kişidir."'Yani şeytana mağlup olmayan kişidir, buyuruyor. Şeytan aynı zamanda insana affetmeyi, merhamet etmeyi unutturur. Eğer herhangi bir meselede biz af ve rahmet göstermezsek, Allah'a karşı olan kusurlarımızda hangi yüzle af ve merhamet dilenebiliriz? Unutmamalıdır ki affeden, affedilir. Rahmet edene rahmet edilir. Biz burada yine şeytandan Allah'a sığınarak Hz. Mevlânâ'nın Edeb gazelinin bir sonraki beyitine eğer bi edebest, âdem nîstFark der cism-i benî-Âdem ü hayvan edebest"însanoğlunda eğer edeb yoksa, bilin ki o insan değildir. İnsanoğlunun cismi ile hayvan arasındaki fark edeb dolayısıyladır."Madem ki Âdemoğluyuz diyoruz kendimize, öyleyse atamıza yakışır şekilde ve ondan örnek alarak hareket etmemiz gerekir. Ne yapmıştı Hz. Âdem? Yaklaşmaması emredilen ağaca yaklaştığında hatayı, kusuru kendinde bilmiş ve Rabbena zalemnâ enfusena "Ey Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik. Eğer sen bizim kusurlarımızı örtmez ve bize merhamet kılmazsan şüphe yokki biz zarar edenlerden oluruz." diye af dilemistir. İşte âdemoğluna atasına uymak yakışır. Ve edebini göstermek bu edebi göstererek, şeytan gibi değil, Âdem gibi davranarak kabahati kendinde bilmek insana yakışır. Ve bütün bu edebler insan ile hayvan arasındaki farkı belirler. Yemek, içmek, barınmak, üremek gibi haller hayvanda da vardır, insanda da vardır. Bunların dışında ve üstündeki davranışlar insanı insan eden hallerdir. Efendim tabi bu sözümuz, Âdemoğulluğunu değil, maymun oğulluğunu yakıştıranlara ve öyle zannedenlere sözümüz yok. Son iki beyit dolayısıyla arz etmeye çalıştığımız hususların hepsi Kur'ân âyetlerinden alınmadır. Sûrelerini ve âyet numaralarını söylemedim çünkü Kur'ân-ı Hakîm'de bu hususta pek çok âyet var. İşte onun için Hz. Mevlânâ edeb gazelinin devamında buyuruyor ki,Çesm boşka vü bibin cümle kelâmullâh râÂyet âyet hemegî ma'ânî-i Qur'ân edebest"Gözünü aç! Dikkat et! Tamamen Allah kelâmı olan Kur'âna iyice bak! Ayet âyet bütün Kur'ân'ın manâsı edebtir ve Kur'âna edeble iman et. Çünkü;Gerdern ez akl suâlî ki bâşed îmânAkl der-gûş-i dilem goft ki îmân edebest"Akıla sordum, nedir iman? Akıl, kalp kulağıma eğilip dedi ki iman, edebtir." Peki, bu ne demektir?Şems-i Tebriz hâmuş kon ki toy-i sırr-ı hudâEnver-i efdâl-u in şem-i sebistan edebestEy Şems-i Tebriz, suskun ol! Sus ki bu bir ilâhî sırdır. Ancak şu kadar söylenebilir, dile gelebilir ki, geceleri ve karanlıkları aydınlatan iman mumunun en parlak ve en üstün aydınlığı edebtir."Edeb bahsi bir sohbetin içine ancak bu kadar sığar. Arzetmeye çalıştığım Hz. Mevlânâ'nın bu gazelini K'enan Rifâî merhum çok güzel bir şiir ile Türkçeye çevirmiş idi. Biz yine Hz. Mevlânâ lisanından Cenab-ı Hakk'tan bizleri edebli kılması niyazında bulunarak; sözlerimize nihayet verelimEz hudâ cûyîm tevfikî edebHoş kalın, hoş olun efendim... İNANÇER******İlim meclisine girdim,kıldım talep, İlim tâ gerilerde kaldı,illâ edep illâ edep. -"Edep ehli ilimden hâlî olmaz/Edepsiz ilim okuyan âlim olmaz." Edep olmadan ilmin de faydası yok...Her halimizde herşeyde illa edep....**********Ez hudâ cûyîm tevfik-i edebBî edeb mahrum u geşt lutf-i rab********Velilerden Seriy es-Sakatî der ki “Edep, aklın tercümanıdır.” Bunun manası Herkes aklı kadar edepli tac-ı Rabbânî, komazlar her başa ânı, Olagör Gaybî ruhanî, edeb gözle, edeb gözle-Gaybî Sun'ullah- usluluk, hâl, tavır ve davranış güzelliği veya insanlara iyi muamelede bulunma mânâlarına gelen edep; sofîlerce "edeb-i şeriat", "edeb-i hizmet", "edeb-i Hak" ünvanları altında yanlışlıklardan korunma ve yanlışlığa sürükleyen sebep ve sâikleri bilmekten ibaret sayılmıştır. Edeb-i şeriat Dinin usûlünü bilip uygulamak; edeb-i hizmet Cehd ü gayret ve hizmette her zaman birkaç kadem önde; ücret, takdir ve bilinmede birkaç kadem geride bulunmak; ayrıca, esbaba tevessülde kusur etmemenin yanında bütün iyilik ve güzellikleri Allah'tan bilmek; edeb-i Hak da Hakk'a yakınlığı temkinle bezeyip, şatahat ve lâubâliliğe girmemekten diğer yaklaşım da, "edeb-i şeriat", "edeb-i tarikat", "edeb-i mârifet" ve "edeb-i hakikat" şeklindedir ki; birincisi Allah Rasûlü'nün, hususî, umumî, kavlî, fiilî, hâlî ve takrîrî bütün sünnetlerini hayata geçirip yaşamak; ikincisi Mürşid ve muallime karşı tam teslimiyet, tam muhabbet, ölesiye hizmet, sohbete devam ve kalbinde itiraza yer vermemek; üçüncüsü Yakınlık ve temkin dengesini, havf ve recâ muvâzenesini, lutuflara mazhariyet ve acz u fakr mülâhazasını muhafaza etmek; dördüncüsü Cenâb-ı Hakk'a tahsîs-i nazarla beklentilere girmemek, endişelere düşmemek ve gönül gözlerini ağyar hayâlinden bile korumak şeklinde bir bakıma tasavvuf da "edep" demektir.. her "vakit", her "hâl" ve her "makam"ın hususî edebiyle bir var ki, bu edeplerden her biri, insanın iç âleminde gerçekleştirebildiği ölçüde, onun ahlâk, tavır ve davranışlarında da kalıcı olabilir; yoksa, vicdanın enginlikleri ve duyguların derinlikleriyle bütünleşememiş bir edebin devam ve temâdisi söz konusu olmadığı gibi, insanı, iç âlemine göre değerlendiren Allah nezdinde de bunlar, hiçbir kıymeti hâiz değildirler. O rengin ve zengin ifadeleriyle hem edebi hem de edebin bu farklı yanlarını Hz. Mevlânâ ne hoş ifade ederپيش اَهلِ دِل اَدَب بَر بَاطِنَستزَانكِه اِيشَان بَر سَرَائِر فَاطِن اَستپيش اَهلِ تَن ادَب بَر ظَاهِرَستكِه خُدَا زِ ايشَان نَهانرَا سَاترستاَز خُدَا جُويِيم تَوفـيـق ادَببِى ادَب مَحرُوم گَشت اَز لُطفِ رَب"Gönül erbabınca edep bâtınîdir; zira onlar, sırlara açık ve muttalîdirler. Beden insanı olan ehl-i ten nezdinde ise edep zâhirîdir; çünkü Cenâb-ı Hakk onlardan bâtınî olan şeyleri gizlemiştir. Biz, her zaman Allah'tan edebe muvaffak olmayı dileriz, zira edebi olmayan, Cenâb-ı Hakk'ın lutfundan mahrumdur."Ebû Nasr Tûsî'ye göre edep, şu üç maddede hulâsa edilebilir1 Söz üstadları ve sözde süs arayanların edebi ki, gönlün sesi ve soluğu olmaması itibarıyla tasavvufçularca "kîl u kâl" Din-i Mübîn-i İslâm'ı, kalbî ve ruhî hayat seviyesinde temsil edenlerin edebi ki, nefsin riyazâtla, duyguların muhabbet ve mehâfetle yoğrulması ve kılı kırk yararcasına şer'î hudutlara riayetten ibaret olan şer'î Sürekli muhâsebe ve murâkabe ile, "tecellîgâh-ı ilâhî" olan kalbi pâk tutanların edebi ki, hayâllerine bile, huzurun edebine muhalif herhangi bir hâlin târî olmaması şeklinde erleri, her mânâdaki edebe fevkalâde önem vermiş ve onu insan ruhuyla bütünleştirme istikametinde her türlü takdirin üstünde bir cehd göstermiş, bu konuda dünya kadar söz söylemiş ve bu sözleri en hâlisâne duygularla temsil etmeye o altın sözlerin mîrî olanlarından biriلِكُلِّ شَيْءٍ زِينَةٌ فِي الْوَرَىوَزِيـنَـةُ الْـمَـرْءِ تَـمَـامُ الأدَبِقَـدْ يَـشْـرُفُ الْـمَرْءُ بِـآدَابِـهِفِـينَا وَإِنْ كَانَ وَضِيعَ النَّسَبِ"İnsanlar arasında her şeyin bir süs ve zînet yanı vardır; insanoğlunun zîneti ise, edebindeki tamâmiyettedir. İnsan vardır ki o, nesebiyle göz doldurmasa bile, âdâbıyla mazhar-ı şereftir."Ve işte Divân-ı Ali'den, halk üslûbuyla söylenmiş bir başka cevherلَيْسَ الْبَلِيَّةُ فِي أَيَّامِنَا عَجَبْبَلِ السَّلاَمَةُ فِيهَا أَعْجَبُ الأعْجَبْلَيْسَ الْجَمَالُ بِأَثوَابٍ تُزَيِّنُهَاإِنَّ الْـجَمَالَ جَمَالُ الْعِلْمِ وَالأدَبْ"Şimdilerde belâ şâyân-ı taaccüp değildir; asıl insanı şaşkınlığa sevkeden şey bunca belâlar içinde sâlim kalabilmektir. Güzellik, giyilen elbisenin insana kazandırdığı güzellik değildir; hakikî güzellik, ilim ve edep güzelliğidir."Avârif'te de, edeple alâkalı şu ürperten tespit yer almakta "İman tevhidi gerektirir; tevhidi olmayanın imanı da yoktur. Tevhid dinî esasların hayata geçirilmesini iktiza eder, dinî hayatı olmayanın tevhidi olduğu da söylenemez. Dinin hayata hayat olması edebi zarûri kılar, edebi olmayanın müteşerrî olabileceğini düşünmek bir tenâkuzdur." Nasıl olmasın kiأَنبِيَا چُون بَا ادَب رَفتَند رَاههَر يكي شُد خَاصّ دَرگاهِ إله"Zira nebîler, katettikleri yolu edeple katettiler. Katetti ve her biri Allah dergâhının seçkini hâline geldi."Ayrıca edebi, fiilî ve kavlî diye ikiye ayıranlar da olmuştur ki, biz bunlardan fiilî olanının, edebin genel tarifleri içinde üzerinde durmuş ve izah etmeye çalışmıştık. Şimdi bir kere daha hatırlatmak üzere, o konuda söylenmiş bazı değerli sözleri kaydedip geçelim"Edepdir kişinin dâim libâsıEdepsiz kişi üryâna benzer..............................Edep ehl-i ilimden hâlî olmazEdepsiz ilim okuyan âlim olmaz.............................Edep iledir nizâm-ı âlemEdep iledir kemal-i âdem"Kavlî edep, düşüncede safvetin, gönülde istikametin, Allah'la engin bir münasebetin ifadesi açısından, asırlarca hem medrese, hem de tekyede, hakkında çok şey söylenmiş bir ile açma deheni, lîk âdâbıyla söyle sözünü!Eyle evvel sözüne endişe, sonra düşmeyesin teşvişe.!"sözleriyle katılır bu melek-enîs başkası da"Edep bir tâc imiş nûr-i Hudâ'dan,Giy ol tâcı emin ol her belâdan!"ifadeleriyle soluklar edep adına Mevlânâ'nınخَوَاجَه دَريَاب كِه جَان دَر تَن انسَان اَدَبَست matlaıyla o uzun ve lâtiflerden lâtif edeble alâkalı manzumesi ise, takdirlerimizi aşacak mahiyettedir"Efendi bil ki, insanın tenindeki cân edepdir. İnsanoğlunun göz ve kalb nûru edepdir. Âdem bir ulvî âlemdendir, süflîden değil; bu dönen kümbetin hem dönmesi hem de revnak ve zîneti edepdir. Şeytanın başına ayağını koymak istersen, gözünü iyi aç, şeytanın canını çıkaran edepdir! İnsanoğlu eğer edepden yoksun ise, o insan değildir; zira insanoğlu ile hayvan arasındaki fark edepdir. Aç gözlerini bak, Allah kelâmı olan Kur'ân âyet âyet edepdir. Akıldan sordum 'İman nedir?' Akıl kalb kulağına 'iman edepdir' dedi."İslâm'ın, güzel kabul ettiği söz ve davranışlar şeklindeki tarifiyle, edebin ahlâkla alâkalı olanı ve Hz. Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın, kavli, fiili ve takrîriyle şekillenen, şekillenip fıkha esas teşkil eden kısmı ayrı bir tahlil konusu ve bu çerçevenin dışında kalırlar..اَللهُمَّ وَفِّقْنَا إِلى مَا تُحِبُّ وَتَرْضى، وَصَلِّ اللهُمَّ عَلى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَالِهِ وَصَحْبهِ Şubat 1995, Cilt 17, Sayı 193****************** Utancı giden kimsenin kalbi döküntüleri,altın döküntülerinden daha Edep aklın Ulu kişi,ârif bir insan,Rabbine karşı edebini bıraktı mı mutlaka helâk En güzel edep,güzel İnsanlık âdâbını,ilimden evvel,öğrenmek MÂLİK Ayıp ve kabahatten korkmayan ile düşüp kalkmak,kıyamet gününde insana utanç ŞÂFİÎ İnsana,fâidesiz çok bilgiden ziyâde,edep ve yüksek terbiye Mübârek Edep,tecrübe ile yani bizzat yaşanarak MÂVERDÎ Ey Rabbim! beni her ne cezâ ile cezâlandırırsan ceâlandır,yalnız hicab utanma zilleti ile KUŞEYRÎ* İnsanın ilim ve edebi,en büyük Celâledin-i Rûmî Dünya gecesinin aydınlatacak şemâların en güzeli ve parlağı Celâleddin-i Rûmî Utanma insanın ruhunda insan olarak muhafaza eden de HUSREV İnsanla hayvan arasındaki fark Celâleddin-i Rûmî Her şeyin bir hizmet edicisi hizmet edicisi de Nibbaci İlim meclisine girdim,kıldım talep, İlim tâ gerilerde kaldı,illâ edep illâ PAŞA* Setreter aybını insanın hep, Ne güzel câme imiş,sevb-i edeb. Edep elbisesi insanın ayıbını göstermeyen ne güzel elbise ile yani bizzat yaşanarak MÂVERDÎ hayvan arasındaki fark Celâleddin-i Rûmî gibi yalnızım,Ne esrem var, ne beni durduran bir cezmim,Ne de bana ben katan bir şeddem elimi tutan bir harf,Ne anlam katan bir harekem...Kalakaldım sayfalar okuyan bekledim,Bir hıfzeden belki...Gölgesini istedim bir dostun med gibi…Sızım elif sızısı... Edep Nedir? Edepli Olmak ne Demektir? 1 sayfadaki 1 sayfası Similar topics» Hidâyet Nedir ve Hidâyete Nasıl Vesile Olunur?Fıtrat ne demektir??» Jinsei Kolye, radyo aktivite testinden de olumlu rapor almış» Letaif nedir İnsana dercedilen letaifler nelerdir; Letaif-i aşere nedir? tanımları » Kızılbaşlık ne demektir?» Berceste ne demektir ?Bu forumun müsaadesi varBu forumdaki mesajlara cevap veremezsinizKUTLU FORUM Din Kültürü Dersi-Eğitim Öğretim Güzel Ahlakla İlgili Konular-Adab-ı MuaşeretBuraya geçin Sevgi Yasakları Şehvet Nedir?, Şehvetin Zararları, Şehvetin Felsefi TanımıŞehvet Olumsuz Eylemlerin Çekici Gösterilmesi DurumlarınıŞehvet, olumsuz eylemleri çekici gösteren, düşündüren, bildiren durumlar, bilgiler, olaylardır. Yani içeriğinde olumsuz eylemler olan şakaların güzel gelmesi şehvete kapılmakla ilgili olur. Her hangi bir şekilde olumsuz eylemler olarak adlandırılan tüm bilgilerin çekici, ideal, yaşanabilir olduğunun sanılması şehveti simgeler. Bütün olumsuz eylemlerin çekici, özenilir ve beğenilir gelmesi durumunu yaşatmak kesinlikle denilen kavram bildiğimiz bütün olumsuz eylemlerin bir zararı olmadığı yanılgısına varlıkları ve alanları iten, olumsuz eylemlerin içeriğinde, onların çekici görünmesi için erdemsel özellikte oluşumları yaşatarak, hem o erdemin içeriğini, yapısını ve sevgiyle ilgili olan uyumunu bozmaktadırlar hem de istedikleri olumsuz eylemlerin varlıklarda ve alanlarda yaşatılması için imkan yaratılar. Buda tabii ki obsedör oluşumların bir düzensizliği olarak yaşam alanlarımızda sadizm, içerisine cinsellik eklenerek ve bu şekilde yaşanan cinselliğin zevk vermesi durumunun haz ve zevk verici olduğunun yanılgısı içinde varlıklar, sadistçe davranışlar ve hareketler içinde bulunarak cinsellik gibi çok büyük olumsuz eylemler karşıtı olan erdemi yozlaştırmışlardır, tecavüz, taciz gibi örneklerle de olumsuz eylemlerin en çok cinsellik kullanılarak varlıklara ve alanlara zarar verilmesi için içerisine yerleştirmişlerdir, kasıtlı olarak, bunların olması düşünülerek...İçeriğinde olumsuz eylemin yaşatıldığı cinsellik, birincisi gerçek erdemsel özelliğini yaşatamamaktadır ve akabinde sürekli olarak yaşatılan olumsuz eylemin başka olumsuz eylemleri de çekmesi, zamanla diğer olumsuzluklarında çekici gelmesi gibi zemini hazırlamaktadır ve amaç tamamen bu sürüklenişin içine varlıksal alanları eylemler olarak belirlediğimiz yasaklar anlam olarak, felsefe ve kavram olarak, amaç olarak, kattıkları ve etkileri anlamında da erdemlerden çok çok farklıdırlar ve bu kadar farklı olan iki davranışsal ve oldukça etkili sonuçlarla yaşatılan kavramlar, anlam olarak bir araya gelemezler. Acı çekmek zamanın memnuniyetsizlik içinde geçmesi ve geçen zamandan hiç bir şekilde keyif ve mutlu olamamayı ifade eden bedensel ve varlıksal bir negatif haller içinde bulunma durumudur ve mutluluk ise tam tersi olacak şekilde zamanın çok güzel ve memnun geçmesidir, zevkte aynı tanımla açıklanabilir ve bu birbirlerine zıt olan kavramları karıştırmak gibi saçma bir durumu yaşatanlar, kendileri gibi saçma olan obsedörlerdir ve bu saçmalık onların planlarıdır...Bu kavramların birlikte olmaları, yaşanmaları gibi bir durumun yaşanması, ortaya karışık, anlamsız, erdemi bozan, olumsuz eyleminde amacını bir nebze yaşatıp sadizm gibi, taciz ve tecavüz gibi başka olumsuzlukların üretilmesini sağlayan, tamamen bir aldatmaca ve yanlışa düşürme oyunu olarak yaşam alanlarımızda yaşatılmıştır. İşte bu tanımlardan anlaşıldığı gibi olumsuz eylemler olarak belirlediğimiz kötü bilgilerin, yasakların bizlere çekici gelmesini sağlayan şeyler söz konusu bizler için erdemsel özellikleri içeriğinde barındırması ile söz konusu olabilir, nitekim bizler yok olma hali yaşayan yaratıklar değiliz ve bizlerin özünde bu gibi olumsuzlukları beğenmek ve bu şekilde bir yaşamdan haz almak gibi algılar ve anlayışlar yoktur. Yasak bilgileri başka bir yaşam halinde bulunan yaratıkların kendilerinde yaşattıkları ve onlara göre bulundukları alanlara uygun olan özelliklerde kavramlar, bilgilerdir... Erdemsel bilgiler ve özellikler o halin içerisinde olamazlar, giremezler yani hale, yapısı ve bulunma hali olarak terstir...Yani bir sebebi mesela, erdemsel bilgiler kendilerini zaman duyusal özelliği olan bir varlığın bulunduğu alanlarda ancak gereken şekilde yaşatabilirler ve işte obsedörlerin zaman duyuları yoktur ve erdemler onların yaşam hallerine uygun değildir ve bizler içinde yasak bilgileri uygun değildir, tamamen anlamsal olarak incelediğinizde bütün erdemleri yok etmek amacındadırlar zaten... Bir araya getirilmesi de nasıl bir düşüncesizlik...Kötülükler, yasak bilgilerinin içeriğini oluşturan olumsuz eylemler, iyilikleri yok etmek amacında olan anlamları içermektedirler ve onların iyi olan, erdemsel olan, var olma hali yaşayan her şeyi yok etmek amacından başka bildikleri bir şey yoktur. Düzenlere düzensizlik getirmektir içeriğindeki bilgilerin genel amacı... Oysaki iyiliklerin, erdemlerin öyle değildir, erdemler kendilerini bulundukları alanlarda yaşatmakla ilgilidirler ve erdemlerin yaşatılmasının doğal sonucu olarak kötülükler yok olmaktadır, bu, erdemlerin onları amaç ve hedef almış şekilde bir yapılanmasından kaynaklanmamaktadır onlarda olduğu gibi...Ama bu tanımda anlatılanları fark eden ben, bunun ciddi bir sorun olduğunu anlayarak bir çok anti obsedör, anti kötü bilgi, ve obsedör savaşçı, kötülükleri özellikle yok etme amacında olan ve onlarla özellikle savaşan bilgiler ve erdemler ürettim ve bunların genel olarak ismi de anti obsedörlük kavramı çatısı altında diğer erdemlerle de birleşerek, hem hiç bir şekilde savunma içeriği bulunmayan erdemleri korumakla ilgilidirler, hem de obsedör oluşumları ve bilgileri yok etmekle ilgilidirler...Ve olumsuz eylemlerin nasıl bir oluşum, bilgi hali olduğunu açıkladıktan sonra ve erdemlerinde aslında içeriğinde olumsuzlukların olmaması gerektiği şeklinde yaşatılması ile ancak gereken şekilde amacına uygun olarak yaşanabileceğini de belirterek, içeriğinde olumsuz eylem bulunan bütün iyi gibi görünen, çekici gelen, sempatik ve masum görünen şeyler kesinlikle şehvetsel bir durumu yaşatmak amacıyla hazırlanmıştır ve şehvet, bütün olumsuz eylemlerin çekici gelmesi ve yaşatılması adına gerekenleri düşündüren oluşumlardır, düşünce ve bilgilerdir...Ve bütün varlıksal alanlarda bu gibi durumlar, bilgiler, erdemlerle olumsuz eylemlerin birbirlerine karıştırılmaya çalışılması, yasakların çekici gösterilmeye çalışılması, işte bunları tanımlayan şehvet ve ilgili durumlar, olaylar, kavramlar kesinlikle yasaktır...Şehvet, obsedörlerin en büyük başka düzensizlikleridir ve haz ve zevkler ve mutluluklar onlar için kullanılması en uygun erdemler olarak bulunurlar. Çünkü zevk kavramı, haz ve mutluluk gibi erdemler, kendilerinin yaşatıldığı sırada varlıksal oluşumlarda oldukça etkili ve rahat, olumsuz eylemlerin olumsuzluğunu örtecek şekilde bir etkiyi yaşatan özelliklerdedir ve bunu kullanarak aslında erdemin etkisini azaltıp, içerisine kendi pisliklerini katmışlardır...Mesela, cinsellik yaşarken cinsel zevk alma halinde bulunan varlığa kırbaçla vurulduğunda kendisinin çektiği acı, aldığı zevkle karışır ve acı ve zevk birbirlerine çok tezat iki kavram olarak zevk acıyı hissettirmez ve yaşanan anlarda da bunu yaşayanlar, bu kırbaçın kendisine zevk verdiğini sanarak bir yanılgı ile bu durumdan zevk almayı kendince uygun görür ve yaşaya yaşaya artık zevklerini kırbaçlarla, acılarla bütünleştirmiş olarak sadizm denilen olumsuz eylemi doğalmış gibi yaşatılan bir durumla karşı karşıya kalır...Bu örneklerde olduğu gibi içerisine olumsuz eylemler karıştırılarak bir çok erdem yozlaştırılmaya çalışılmaktadır ve şehvet yasağı, bu yozlaştırmayı engellediği gibi aynı zamanda yanlış tanım ve algılarla da olumsuz eylemlerin çekici görünmesini sağlayan yalan bilgiler ve olaylardan da bütün varlıksal alanları korur... Olumsuz eylemlerin hiç biri kesinlikle içeriğinde çekicilik oluşturan bir sonucu varlıklarda yaşatmaz ve düzensizlikleri meydana getirmesi ile ilgilidir hepsi de... Şehvet konusuna dikkat ediniz, arzularınızı, zevklerinizi, hayallerinizi, isteklerinizi kullanarak olumsuzlukları yaşatmak, işte şeytaniliğin nelerle uğraştığını gösterir özelliklerde bir tabloyu açığa çıkarır şekilde anlamları vardır bu söylediğim şeyin, onun gecesi gündüzü seni tuzağa düşürmekle ilgilidir ve bu uçmak zorunda olan kuşun uçma durumu gibi, onun için mecburi...Bizler ise sadece kendimizi korumak ve savunmak ve onları uzaklaştırmakla ilgili olarak bir var olma hali içindeyiz. Onlar bizim peşimizde, biz hiç bir şeyin peşinde olmayacağız hiç bir zaman, sadece kendi ailemiz ve kendi yaşamlarımızdır ilgilendiklerimiz ve kendi sevgiyle uyumlu olan amaçlarımızın... Bu tanım size olumsuz eylemlerin çekici gelmesinin saçmalığını başka bir şekilde de açıklar aklınızdan çıkmamalı...Bir olumsuz eylemi uyguluyor olmanız, size ve çevrenize bir zararının olmadığını düşünmenize neden olabilir ve ilk olumsuz eylemin amacı, içsel olarak diğerlerini çağrıştıracak ve onlarında yaşatılmasını normalleştirecek zemini hazırlamaktır sizin zihninizde, bakış açınızda... O bilgi türleri de birbirlerini çeker ve bütün şeklinde erdemlere düşman bilgilerdir hepsi de, olumsuz eylemleri yaşatan bilgiler, yani yaşanan yer neresi ise işte onlar oradadırlar, örnek önce kindar olunur, sonra şiddet, sonra düşman, sonra hırsız şeklinde olumsuzluklar en küçüğünden varlıklar içerisinde yer edinerek diğerlerini de çekmek ve yaşatmak özelliklerindedirler. İşte şehvette kendi özellikleri ile bu olumsuzlukları çekici göstermek şeklindeki başka bir olumsuz eylemdir ve tamamen yanlış, yaşatılmamalı, gereksiz ve yasaklanmalıdır. Yabancı Kökenli Harflere Göre Diğer 1. Anlamı eş anlamlısı Taşçılıkta bir taşın kaba bölümlerini, çıkıntılarını almakÖzelliği / Tipi / Türü; "-i" 2. Anlamı eş anlamlısı Kendinde olmayan bir özelliği varmış gibi göstermekÖzelliği / Tipi / Türü; "-i, mecaz" 3. Anlamı eş anlamlısı Gözetlemek, gizlice izlemekÖzelliği / Tipi / Türü; "-i, halk ağzında" Hecelenişi / Hecelemesi; tas-la-mak Rastgele üç kelime ve anlamları kelimeler birinci anlamları ile listelenmiştir Nedir Ara HakkımızdaNedirAra Bilgi Bankası ve Türkçe Sözlük olarak 2019 yılında yayın hayatına başlamıştır. Sahibi olduğum 'alanadı' olan değerlendirmek için geliştirdiğim yazılımı kullanmaktadır. Site içeriğindeki kelimeler ve tanımlar , TDK yani Türk Dil Kurumu sözlüğü temel kaynak alınarak geniş içerikli, temiz, sade ve kullanışlı bir ulusal bilgi kaynağı haline gelmesi / Gizlilik Politikası Eklemek isteğiniz, eksik gördüğünüz veya düzeltilmesini istediğiniz içerikleri bildirmek için çekinmeden ulaşabilirsiniz. Sağ alt köşedeki facebook,twitter sosyal medya hesaplarımız aracılığı ile iletişime geçebilirsiniz. Veri Güvenliği - Gizlilik Politikası Bu web sitesi kişisel verilerinizi toplamamaktadır. Tüm Hakları Saklıdır © 2022

kendinde olmayan bir özelliği varmış gibi göstermek