Pelin Karahan, 23 Ekim 2011 tarihinde pilates eğitmeni Erdinç Bekiroglu ile Barcelona’da evlendi. 19 Kasım 2013 tarihinde boşandı. 24 Haziran 2014 tarihinde iş adamı Bedri Güntay ile Adile Sultan Sarayı’nda evlendi. 27 Aralık 2014 tarihinde Ali Demir adında bir oğlu oldu.
Sedef, Mehmet Ali'den neden boşandı? 0 Mehmet Ali’nin öne sürdüğü boşanma gerekçelerine kızan Sedef Altıntaş, boşanma nedenini ilk kez açıkladı.
Sonra Uluç Reis’in annesinin yaşamıyla roman başlıyor. Perçim, annesinin Frappa adlı bir İtalyan tarafından İtalya’da Likastro'ya kaçırılmasıyla dünyaya geliyor. Perçim büyüyüp genç kız olduğunda, orada Ali isimli yaralı bir korsanla tanışıp ona aşık oluyor, ondan gebe kalıyor. Ali öldürülüyor, kesik
Yeni dizisinden alacağı ücret tartışma konusu olan Aras Bulut İynemli’ye şovmen Mehmet Ali Erbil’den yorum geldi. 16 Mayıs 2022 - 10:33 Son Güncelleme: 16 Mayıs 2022 - 10:33 YAZI BOYUTU
2018yılında dünyaevine giren Bensu Soral ve Hakan Baş'ın evliliklerinde kara bulutlar dolaşırken birbirini aldattıkları iddiası magazin gündemine bomba gibi düştü. Çiftin, evliliklerini tek celsede bitirdiği iddia edildi. Önceki gün Cihangir'de bir etkinliğe katılan güzel oyuncu Bensu Soral, boşanma iddiası hakkında
MehmetAliBulut hakkında çok sorulduğu için uzunca zamandır araştırmadaydım ve izlenimlerimi küçük örneklerle sizlere aktarmak istedim. Ben Allah için uyarıy
jd93J. Sosyal medya fenomeni ve şarkıcı Ece Ronay, yeni şarkısının klibinde oynayan ünlü şovmen Mehmet Ali Erbil’i ifşa etti. Ronay, Mehmet Ali Erbil ile Whatsapp mesajlarını sosyal medyada yayımladı. Ses kayıtlarının da olduğu mesajlarda Mehmet Ali Erbil, Ece Ronay’a ”Sizin yanınızda uyumak istiyorum” sözlerini kullandı. Ünlü şovmen daha önce O benim kardeşim’ dediği Ece Ronay’a Her çalışmamda seni düşünüyorum” şeklinde mesaj attı.Yayın polikamız gereği ses kaydı olan mesajları yayımlayamıyoruz. Paylaşımın videolu hali için Ece Ronay’ın paylaşımına bakabilirsinizEce Ronay’ın paylaşımı için tıklayabilirsiniz Mehmet Ali Erbil mesajlarda şu ifadeleri kullanıyor;Mehmet Ali Erbil Kafayı taktım tabi. Ön yargılar koyarak arkadaşlığa, dostluğa, ilişkiye baştan böyle kırmızı çizgiler koymak… Beklentim yok ki ben onları beklemeden senin klibinde oynuyorum bunu Ronay Biliyorum farkındayım. Siz beni tanımadan böyle bir niyetiniz varmış gibi göstermeniz beni üzdü. Çünkü daha birbirimizi tanımıyoruz. Benim de sizden öyle bir beklentim yok. Klibimde oynamanız tabiki bana yarar. Türkiye’de saygın biz insansınız. Ama olmazsanız da sağlık olsun. Benim şarkılarım her türlü dinleniyor. Siz bilirsiniz. Böyle bir düşünceye kapılıp da sırf bunun için klipte oynamak gibi…Mehmet Ali Erbil Her çalışmamda bak seni düşünüyorum ilk etapta. Aman o da olsun, para kazansın. Benim yanımda olsun, mutlu olsun… Zaten klip bir çıksın…Tacize Uğradım!Ece Ronay ise taciz ve psikolojik şiddete uğradığını söyledi. İşte Ece Ronay’ın açıklaması;Gün geçmiyor ki ülkemizde bir kadın daha tacize ve şiddete uğramasın. Şiddet diyorum çünkü psikolojik şiddet de şiddetin bir türevidir. Mehmet Ali Bey’i linçlemiştim, sonra bana mesaj atıp ağlayarak hastayım dediği için konuyu kapatıp özür dilemiştim. Klibimde oynamasını teklif ettim, kabul etti. Zaten çok degil, 5 saniye falan görünüyor klipte. Klip sonrası ahlaksızlıklar her geçen gün level atlayarak büyüdü. Görmezden gelmeye çalıştım, yaşına ve bulunduğu konuma saygımdan sessiz kalmaya çalıştım. Ona da gördüğünüz üzere ilk günden itibaren düşündüğü gibi bir münasebetimiz olamayacağını kırmadan söyledim. Ama bugun bana durup dururken ağza alınmayacak derecede laflar söyleyip tehdit ettiği için bu paylaşımı yapmak zorundayım. Bu paylaşım belki kariyerime ve mesleğime zarar verecek, çünkü kendisi yıllardır bu piyasada olan bir insan. Ama ben susmayacağım çünkü kendimi kandırılmış ve değersiz hissediyorum. Ben düştüm, başkası bu tofana düşmesin diye bu bir uyarı postudur. Ünlü de olsanız fenomen de olsanız tacizden kaçamıyorsunuz. Yazıklar olsun. Sonrakini OkuGeçtiğimiz Haftanın YouTube En’leriMurda’dan Erik Dalı’ Şovu!Geçtiğimiz Haftanın Spotify En’leri!Sertab Erener Konserine Telif Baskını!Merve Boluğur’u Çileden Çıkaran Murat Dalkılıç Sorusu!Justin Bieber Şemdinlili Sofi Ömer’in Halay Görüntülerini PaylaştıRap Konserlerinde Olaylar Bitmiyor! Zen-G’ye Sahnedeyken Top Fırlatıldı!Gökhan Özen Eski Eşini Mi Hedef Aldı? Şok Eden İddialar Peş Peşe Geldi!Tan Taşçı Yoğurt Yüzünden Konserini İptal EttiKonseri Terk Ettiği Söylenen Oğuzhan Koç’tan Açıklama!
25 Ekim 1995 Ortadoğu Yazıları 4,134 Okunma İki gündür, talebesi olmayı en büyük iftihar sayacağım Bediuzzaman’ın yeterince anlaşılmadığı ve dâvâsının bir derece sahipsiz kaldığı yolundaki endişelerimi aktardım. Ancak hakkı da teslim etmeliyim ki, ifrat etmemiş olayım. Çünkü ifrat muzırdır, müsamahaya kapı açar. O müsamaha ile belki, o kapıdan girecek hatırbilmezler, Bediuzzaman’ın yetiştirdiği mümtaz ve müstesna talebelerin manevî kişiliğine de zarar verebilir. Böyle bir vebalin altına ahirete inanan hiçbir insan girmek istemez. Tabiî ki ben de. O yüzden, bu dâvayı bugüne taşıyan ve yaptıkları ihlaslı faaliyetleri karşılığında sadece Allah’ın rızasını dileyen sayısız nur talebesi olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu insanların samimiyeti karşısında eğildiğimi ve onların dostluğunu kazanmayı en büyük sermaye bildiğimi beyan etmek isterim. Bu samimi insanlardan öğrendiğim şudur ki; Birincisi; Bediuzzaman her şeyden önce Kur’ân’ı anlatan adamdır. Evet Kur’ân’ı anlatan adam… Mevlânâ’nın hayatım bana ait oldukça bilesiniz ki ben Kur’ân’ın kölesiyim. Ve Hz. Muhammed’in yolunun toprağıyım. Bütün söyleyeceğim budur. Kim benden, bu sözden başka söz aktaracak olursa, ondan da onu aktarandan da şikâyetçiyim, dâvâcıyım… dediği gibi Bediuzzaman da kendisini Kur’ân’a has kılmıştır… Ben Kur’ân Eczanesi’nin dellalıyım. Yaptığım sadece bu eczanede bulunan ilâçları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktır diyor. Ve bakışları, düşünceleri daima, bizzat Kur’ân’a yönlendiriyor… Onun anlattıklarının hiçbiri Kur’ân’ı perdelemez. Asla kendisini ve fikrini Kur’ân’a perde yapmaz. O kadar şeffaftır ki, ne kadar zorlasanız bile onda Kur’ân ve Hz. Muhammed’den başkasını göremezsiniz. Ne evliyalığı kabul etmiştir, ne seyidliği… Ne kendisine keramet isnad etmiştir ne de bunları çağrıştıracak hareketlerde bulunmuştur. Ona Mehdi’sin diyenlere, karşı deliller sunmuştur. Onun bu tevazuunu bazı ahmaklar gerçek sanıyorlar. Ama ömürleri vefa etseydi, bir yüz-yüz elli yıl sonra onun bir Gazali’den, bir İmam Rabbani’den hiç de geri olmadığını hatta birçok alanlarda onları geçtiğini göreceklerdi. Çünkü birçok konuda yeni bir söylem getirmiştir… Ama hiçbir zaman onun kendisini ve eserlerini Kur’ân’ın önüne geçirdiğini göremezsiniz. Ne yazık ki Nur talebelerine en çok yöneltilen suçlama da siz Risale-i Nur’a Kur’ân’dan çok ehemmiyet veriyorsunuz olmuştur. Ve maalesef bu, ancak kıyamet günü çözüme kavuşacak bir mesele gibi görünüyor… *** İkincisi o, Kur’ân’a, Kur’ân hesabına bakmayı ve ondan maksad-ı ilahiye ulaşmayı gaye edinmiştir. Çünkü o Kur’ân adına konuşanların asla kendilerini ona perde yapmamaları gerektiğini söylemiştir hep. Zira Kur’ân, kendisine samimiyetle yaklaşmayanlara hüsrandan başka bir şey vermez… Bugün sayısız gulat mezhep ve sapık inanç var. Bütün bunlar da kendilerine Kur’ân’dan dayanak bulabiliyorlar. Eğer Kur’ân’ı tetkik edenler, ondaki maksad-ı ilahiyi değil de fikirlerini güçlendirecek deliller ararlarsa, Kur’ân onları hiç de hidayete erdirmez. Tıpkı onun gibi, Kur’ân’ın çağımızdaki saf bir yansıması ve tercümesi olan Risale-i Nur da, kendisine ihlasla bakıp sarılmayanları hidayete erdiremez. Nitekim fırka fırka olduğumuza göre, bu hüküm sabit olmuştur. Risale-i Nur’un madeni ve özü şefkat ve rahmettir, maksadı tevhid ve uhuvvettir ama ortalıkta görülen ihtilaftır. Üçüncüsü Bediuzzaman bizatihi bir tezdir. Daha doğrusu o varlığını, bir şeye karşı olmaya veya bir şeye karşı savunma yapmaya değil, doğrudan Kur’ân’daki maksatları çağımız insanına aktarmaya vakfetmiştir… O devletten yana veya rejime karşı değildir. Bunlar onu pek ilgilendirmez. O dâvâ adamıdır ve tez sahibidir. Bu tez, Kur’ân’dan süzülme olduğu için takdir veya tenkitle değişecek bir şey değildir… Risale-i Nur, bir dâvâdır, tezdir, özdür, nizamdır. Birilerine karşı veya taraf olmak gibi basit bir iddiası yoktur. Ayakta kalması, varlığını sürdürmesi için taraftara ve karşıtlara muhtaç değildir. Bizatihi hakikati aktarmıştır. Nitekim Bediuzzaman, “Eğer onda bir müşevveşiyet bulursanız, biliniz ki benim fikrim karışmış” diyor. Bu da, beşeriliğini ve kendi fikirlerinin de tartışılabilirliğini okuyucusuna hatırlatma amacı taşır… *** Dördüncüsü; “Müştebih ağaçları gösteren, semereleridir.” Bediuzzaman, bütün kökleri dışarda; hayatının her safhası tetkik edilebilen bir insandır. Efsane değil realitedir. Eserleri de ortadadır. Çağımızın bütün sapık fikirlerine, selim itikad adına meydan okuyan elmas bir kılıçtır. Ne hayatında ne dâvâsında şaibe vardır. Hayatının hiçbir noktasında zigzag, döneklik, korkaklık ve idare-i maslahat bulamazsınız. Kelimenin tam anlamıyla temkin ehlidir. Hakkın hatırı için deli muamelesi görmeyi, sehpalara çıkmayı, hapislere atılmayı göze almıştır. Şark’a yapılmasını istediği üniversite için Ahdülhamid’e yaptığı müracaat karşısında, kendisine para teklif edilmesi üzerine o, parayı yüzlerine çarpmış, tımarhaneye kapatılmayı yeğlemiştir. *** Hayatında asla korkuya prim vermemiştir. Ölüme hep meydan okumuştur. Dinin izzeti için ölümü göze almıştır. 31 Mart vakası sonunda idam sehpalarının gölgesinde kurulan mahkemede onlaRIn bütün isnadlarını korkusuzca yüzlerine çarpmış, Rusya’da esarette bulunduğu sırada Rus kumandanına saygı göstermektense severek idam edilmeyi göze almış civanmert bir insandır… Cesaret ve meydan okuyuş onun mayası olmuştur. Ama o, İkinci Said diye nitelediği dönemde öyle hallere tahammül etmiştir ki onun dâvâsına atfettiği ehemmiyet bilinmese anlaşılır değildir. İnsanı iliklerine kadar kin ve nefretle dolduracak muamelelere maruz kaldığı halde, kendisine zulmedenlere bile hakkını helal etmiştir… Kıyafetine bile tahammül edemeyen despot, zalim ve insafsız rejimin karşısına dikilmenin kaçınılmaz gibi görüldüğü anda bile o, asayişten söz etmiş, geleceğin kozasını örmüştür… Etrafındaki talebelerini de birer muhabbet fedaisi gibi yetiştirmiş. Bu nasıl bir iman şahikasıdır ki, zulmün altında merhamet çiçekleri dokumuştur. Tıpkı Hz. İsa gibi. Tuhaftır ki, onun tebliğ tarzı Hz. İsa’nınkine benzer. Dikenler üstünde gül açmayı bilmişlerdir… Hakkında Mehmet Ali Bulut 1954’te Gaziantep’in İslâhiye ilçesinin Kerküt köyünde doğdu. İlkokulu burada tamamladı. Gaziantep İmam Hatip Lisesini ve ardından Gaziantep Lisesini bitirdi. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümünde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesinin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu… Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı… 1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı. 1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye’nin ve Ortodoğu’nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yükseldi. 1997 yılında İHA’dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı’nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT Televizyonuna girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 Mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket’in mantalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı oldu. Bugün Gazetesi Yurt Haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. Eserleri Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Geleceğinizi Okuyun, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri, Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Fardipli Sinha, Derviş ve Sinha, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkamsız Hükümler, Can Boğazdan Çıkar, Sofra Başı Sağlık Sohbetleri gibi yayınlanma aşamasında olan çeşitli eserleri bulunmaktadır. Roman ve Hikaye Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamamlanma aşamasındadır. Diğer çalışmaları Çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi, şiirleri bulunan Mehmet Ali Bulut son dönemdeki yazılarını yayınlamaktadır. Bulut evli ve bir kızı vardır. Ayrıca Bakınız “Tenkitte ölçü”nün aşırılıkları 1 22-23 Ekim tarihlerinde kaleme aldığım “Şanssız bir dâvâ adamı; Bediuzzaman” başlıklı yazımız, ya gerçekten maksadı …
İsrail, yine yapacağını yaptı. Kim sayesinde? Basiretsiz, ahmak müslümanlar?’ sayesinde Meğerse İsrail bu saldırıyı çok önceden planlamış. Öyle dessas, öyle sinsi ve öyle akıllıca ki Türkiye’yi bile ters köşeye yatırdı. Mamafih Türkiye zaten 80 yıldır İslam dünyasını ters köşeye yatırmış ya o ayrı bahis.. Adam utanmadan gelip, Türkiye ile barış görüşmeleri yapıyor ve aynı saatlerde, ordusu, füzelerinin uçlarını parlatıyor. Düşünebiliyor musunuz? İşte siyonist siyaset’ böyle bir şey. Suret-i Hak’tan görünerek, ihanet! Münafıklık kavramını icat eden kavim de onlar olduğuna göre, bu politikaya şaşırmamak gerekir. . Beni asıl kahreden İslam dünyasının tutumu! Mısır, İran’ın bölgede siyasi güç elde etmek için Hamas’ı kullandığını söylüyor. Yani barışı bozduran İran’dır’ demeye getiriyor. Hamas’ın ahmakça diklenmesine bakılırsa iddia pek de mesnetsiz değil gibi. Peki İran bunu yapıyor de Arap ne yapıyor? Arab’ın pek de umurunda değil. Siyah petrolden gelen dolarları, müşeyyed binalarda, sarışın kızların kucağında köpürtmekle meşguller. Yoksa çoktan bu iş halledilirdi. Hiç birisi İsrail ile alışverişlerini bile kesmediler. Paralarını Amerika’daki Yahudi bankalarında tutmaya devam ettiler ve ediyorlar. Dubai’nin ana patronları da Yahudiler Televizyonlara bakarsanız en çok şamatayı da Araplar yapıyor. Ama boş. Ya biz Türkler, çok mu farklıyız? Laikliğimiz vicdanımızı bile selbetmiş! Orada acı içinde ölenler Müslümanlar olduğuna göre Laik TC’yi ne ilgilendirsin ki! Biz zannediyoruz ki sessiz kalırsak, sıra bize gelmez! Filistinliler de feryatlarının muhatapsız olduğunu biliyorlar ama ne yapsınlar. Ezilen, horlanan, yıkılan kendileri ve vatanları Ne yazık ki nefsi müdafaa yapmasını bile bilmiyorlar Yahut başlarına getirdiklerinin çoğu, aynı zamanda karşı tarafın hizmetkarları! Televizyonda o kanlı sahneleri, İsrail’in pervasızlığını, Filistin’den yanaymış gibi görünen bir takım boş boğazların laf kalabalıklarını, İslam yurtlarının en hatırı sayılır devleti Türkiye’nin ve Başbakanı’nın düşürüldüğü onur kırıcı hali görünce, içim yandı. Öteden beri okudukça ürperdiğim, canımı sıkan o ayet aklıma geldi Asa rabbukum en yarhamekum!’ Buna rağmen belki de Rab size acır! Bunda canını sıkacak ne var diyeceksiniz. Anlatayım. Bu ayet, İsra suresinin 8. ayeti. Hani şu, Hz. Peygamber’in, Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya getirilip oradan Mirac’a yükseltildiğini açıklayan ayetle başlayan sure. Dileyen açıp baksın. Surenin ilk ayeti, belirttiğim gibi Hz. Muhammedasvin Kudüs’e yaptığı gece yolculuğunu anlatır. Fakat, tuhaftır, normalde insan zihni, hadisenin sonrasının anlatılmasını beklerken, birden bire konu değişir ve adeta, Cenab-ı Hak, Mescid-i Aksa demişken, gelin size onun etrafında kopacak hadiseleri de haber vereyim’ der gibi, “Biz Musa’ya kitap verdik ve dedik ki Amerika dahil benden başkasını vekil edinmeyin” İnsan yine kendi kendine, bekliyor ki Kur’an İsrail oğullarının macerasını anlatacak. Ama yine olmuyor. Zihin Hz. Musa’nın kıssasının anlatılmasını beklerken, bu kere de Kur’an, hiç akla gelmeyecek bir yöntemle Nuh’un zürriyeti’nden gelenlere sesleniyor ve “siz nankörlük etmeyin” diyor! Sonra Kur’an yeniden konuya dönüyor ve İsrail oğullarının bütüncül macerasını aktarmaya başlıyor. Bugünkü tarihinden sonra olacakları da tabii İşte canımı sıkan o mübarek ayet, bu sürecin sonunda zikrediliyor! Kısaca diyor ki, “Biz İsrailoğllarına verdiğimiz kitapta, kendilerine yeryüzünde iki kere iktidar vereceğimizi, onların da bu iktidarı bir zorbalık ve bozgunculuğa dönüştüreceklerini yazdık.” * * * Malum, ilk İsrail iktidarı Davut peygamberle başlar. Talut liderliğinde Calut’a Golyat’a karşı girişilen savaşta İsrailoğulları bölgenin zorba kavmi olan Filistinlileri yenerek o gün taş ve sapan kullanan taraf İsrailoğullarıydı, teknolojik üstünlük Golyattaydı. Ama Davut, Golyat’ı sapan taşıyla öldürdü. Ne ilginç değil mi?. Tarih tersinden tekerrür ediyor sanki o topraklara yerleştiler. Süleyman Mabedi’ni bugünkü ağlama duvarı o mabede ait inşa ettiler. Büyüdüler, geliştiler ve muazzam teknolojilerle büyük ordular oluşturdular. Seba melikesi Belkıs’ın tahtinin getirilmesi olaylarını hatırlayın. Bir süre sonra azgınlıkları dört bir yana sirayet etti. Sataşacak kimse kalmayınca birbirlerine düştüler. Devlet kuzey ve güney İsrail diye ikiyle ayrıldı. Tabii bozgunculuk yapmakta boş durmadılar. Amalikalılarla savaşıp dururken, dönemin Amerikası olan Babil Güney Irak kralı Nebukadnezar, ordusuyla gelip Kuzey İsrail’i tar umar etti ve Süleyman Mabedini yıktı. Halkını zincire vurup Babil’e götürdü. Ardından Ninova Kuzey Irak hükümdarı güney İsrail’e saldırdı ve o da onu haritadan sildi. Halkını da köleler edinip getirdi ve Kuzey Irak’a yerleştirdi. Tevrat’ın Ester bahsi, onların macerasını anlatır. Böylece ilk iktidarları feci ve kanlı bir şekilde sona erdi. * * * Şimdi tekrar İsra suresine dönelim ve Kur’an’ın bu hadiseleri nasıl aktardığını görelim “Kitapta İsrailoğulları'na şu hükmü verdik "Muhakkak siz yeryüzün de iki defa iktidar olup bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz. Ve nitekim o iki vaadden ilkinin zamanı geldiğinde, son derece zorlu ve güçlü kullarımızı yani Babillileri ve Ninovalıları = yani Iraklıları üzerinize gönderdik de sizi evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir sözdü ve gerçekleşti” İsra, 4-5 * * * Şimdi gelelim Körfez savaşına ve Irak’ın işgal edilmesine! Bu da mı Kur’an’da var diyeceksiniz biliyorum ama, var. Şimdi, 2 bin 600 yıl önce İsrail’i yıkanların Iraklılar olduğu Ninova-Babil gerçeğini göz önüne alarak şu ayeti okuyun “Sonra onlara devletinizi yıkanlara karşı size RÖVANŞ kerre hakkı verdik. Sizi servet, mal ve yeryüzüne dağılmış çocuklarınızla Siyonist diyaspora, masonlar, roteryenler, lionslar, bnaberinler, ticari örgütlenmeler, sayısız gizli stklar, neoconlar, tapınak şövalyeleri vesaire vesaire destekledik. Sizi sayıca da çoğalttık” Bu ayet, İsra Suresi’nin 5. ayeti. Kur’an, Sizi sayıca çoğalttık’ diye tercüme ettiğim kelimeyi nefîra’ diye kullanır. Evet nefira’ kelimesi hem neferler, fertler’ demektir, hem de aşırı nefret’ demektir. Bu demek oluyor ki,”Ey İsrailoğlları siz çoğalıp fesat ve vahşetinizi çoğalttıkça ben de size nefreti çoğaltacağım. Herkesin sizden nefret etmesine sebep olacak işler yapacaksınız!” * * * Hiç unutmuyorum, Saddam, İran’la yaptığı 8 yıllık savaş’ın ardından böbürlenip Bizim köklerimiz Babil’e dayanır. Biz 2 bin 500 yıllık bir medeniyetin kalıntılarıyız” cinsinden sözler sarf etmişti. Ben o sözleri duyunca “eyvah” demiştim, “demek ki intikam zamanı yaklaştı!”. 2 sene sürmedi. Amerik’a, Saddam’ı bahane edip Iraklılar’ın tepesine bindi. Şah da 79’larda biz Perslere dayanıyoruz’ demişti. Bizimkilerin de kökleri ta Hititlere kadar çıkmıştı ya bir ara. Tek, Müslüman olmasınlar da ne olursa olsunlar! Nebukadnezar işgaliyle Kudüs’ün mabetleri yıkıldığı, kütüphaneleri yakıldığı, evlerinin içine girildiği, kadınlarının ırzına geçildiği, insanlar hunharca telef edildiği gibi Iraklıların mabetleri yıkıldı, kütüphaneleri yakıldı, kadınları aşağılandı ve halkı insan değilmiş gibi telef edildi Tarih ve diplomasinin dilini okumayı bilmeyenler bunun bir petrol savaşı olduğunu sandılar. Bir hatırlayın bakalım bu savaş niçin başlatılmıştı. Hani uzun menzilli silahlar vardı Saddam Irak’ında. Hani, toplu imha silahları vardı. Hani nükleer başlıklı füzeler vardı Hiç biri çıkmadı. Zaten olmadığını onlar da biliyorlardı. Ama mukadderat böyle tecelli edecekti. Ve iş gelip İsrail oğullarına dayanacaktı. Nitekim herkes biliyor ki Ortadoğu’da huzur yoksa bunun baş müsebbibi İsrail’dir. Çünkü bütün bu vahşetlerin mimarı Siyonist İsrail’dir ki bu zulüm ve işkencelerle bir yandan gücünü gösteriyor fakat aynı zamanda akıbetini hazırlıyor. Altıncı ayet, İsrail oğullarını açık bir şekilde barış’a çağırıyor. Ve diyor ki “Bütün bu taşkınlık ve bozgunculuğunuza rağmen eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da kendi aleyhinizedir” Eğer benim çevresini mübarek kıldığım Kudüs’ün etrafında, barışı tehdit etmeye devam eder ve huzuru bozarsanız. İkinci ve son vadimi gerçekleştiririm. Son vaad ahiret geldiği zaman, yine Babil ve Ninovalılar gibi öyle güçlü kullar göndeririz ki yüzlerinizi daha da 'kötü duruma soksunlar', birincisinde ona girdikleri gibi mescid Kudüse girsinler ve ele geçirdiklerini 'darmadağın edip mahvetsinler.' İşte Kur’an’ın ifadesiyle İsrail’i bekleyen akibet! Ama canımı sıkan ayet, bu akibetin olmayabileceğini hatırlatıyor! Bir hadis’te, Yahudiler zulüm ve bozgunculukta o kadar pervasız ve o kadar insafsız hale gelecekler ki sonunda Allahın vadi gelecek. O zaman geldiğinde, taşlar bile arkasında saklanan Yahudiyi ele verecek, deniliyor. Kabbalacılar da bunu kabul ediyor ve ona son savaş anlamına Armageddon diyorlar. Sonun başlangıcı için de en geç 2012 tarihini veriyorlar. Kur’andaki güçlü kullarımızı yeniden üzerinize göndeririz’ ifadesinde adı geçen güçlü kulların’ da Hz. Nuh’un çocukları’ diye bilinen Türkler olduğunu da biliyorlar. Önünde sonunda Türkiye’nin İsrail’e müdahale edeceğini bildikleri için de sürekli Türkiye’yi, koltuk altında’ tutmaya çalışıyorlar. Amerika’nın ve Avrupa’nın marifetiyle tabii Bakın Tevratın Şifresi kitabı Kabalacı siyonistler o savaşta tar u mar olacaklarını biliyorlar. İsrail’de taş üstünde taş kalmayacağını da biliyorlar. Ama elde ettikleri teknoloji ile o savaşın öncesindeki sebeplere müdahale ederek neticeyi değiştirmeye çalışıyorlar. Peki ön sebepleri değiştirerek sonucu değiştirmek mümkün mü? Evet mümkün. İşte korkuyorum ki, bunu başaracaklar ve zulümleri yanlarına kar kalacak. İslam dünyası’nın bu vurdumduymazlığı, bu izzetsizliği, bu müptezel çaresizliği, kader-i ilahiye bu müslümanlar her şeye müstahak’ dedirtecek fetvayı verdirecek diye korkuyorum. Zira mukadderat, özellikle de insan iradesine taalluk eden mukadderat, her daim söylendiği gibi çıkmaz. O mukadderatın ön koşullarının gerçekleşmesi de lazımdır ki tahakkuk etsin. İslam ümmeti, fani ve aşağılık bir geçici ömrün telaşına düşmüş. Rahatını bozmak istemiyor. Kimse acıyı kendi acısı bilmiyor. Vehen’ yüreklerimize çöreklenmiş. O yüzden de hepsi birlikte hareket etse, tükürükle boğacakları 6 milyonluk bir İsrail önünde per perişanlar! İşte şu izzetsizlik korkuyorum ki Cenab-ı İzzet’in izzetine dokunacak da daha önce İsrailoğullarında olduğu gibi “Duribet aleyhimuzzilletu vel meskenetu Ve bâu bigadabin minellah” itabına çarpılacağız, “Hadi öyleyse kahrolun gidin. Şu zilletinizle ne haliniz varsa görün!” diyecek diye korkuyorum. Çünkü bakın, bütün o zulüm ve vahşetleri işleyeceklerini hatırlattığı ayetlerin sonunda Cenab-ı Hak, İsrail oğullarına şöyle sesleniyor “Kimbilir belki de Rab yine de size merhame
Ak Parti kurucuları arasında yer alan Mehmet Ali Bulut’un hayatı birçok kişi tarafından merak ediliyor. Bu yazımızda ise Mehmet Ali Bulut hakkında detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. İşte Mehmet Ali Bulut Kimdir ve Mehmet Ali Bulut Nereli? gibi soruların Ali Bulut Kimdir?1954 yılında Gaziantep’de dünyaya gelen Mehmet Ali Bulut, 67 yaşındadır. Eğitim hayatını doğduğu yerde tamamlayan Mehmet Ali Bulut, Gaziantep İmam Hatip Lisesi ve Gaziantep Liselerine gitti. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Arap ve Fars Dilleri Edebiyat bölümü 1987 yılında doktora tezi için hazırlık yaparken aynı zamanda Tercüman isimli gazetede çalışmaya başladı. Gazetenin kütüphanesinin kurulmasında ve kitapların sıralanmasında önemli rol oynadı. Bir süre sonra Ortadoğu gazetesinde haber koordinatörü ve 5 yıl boyunca köşe yazarı olarak görev yaptı. Bu gazeteden ayrıca Yeni Sayfa ve Önce Vatan gazetelerinde gündeme göre yazılar ve 1997 yılları arasında İhlas Haber Ajansı’nda haber editörü olarak 4 sene çalıştı. Çalıştığı dönemde burası Türkiye’nin en iyi haber ajansı olmayı başardı. Buradan ayrılan Mehmet Ali Bulut, arkadaşlarıyla beraber Veri Haber ismini verdikleri Ajanslarını kurdular. Bir süre işler yolunda gitse de parasal nedenler Ajansın kapanmasına yol açtı. 1999’da BRT kanalında haber editörü ve program yapımcısı olarak Mayıs ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığında görev aldı. 2004 yılına kadar burada çalışan Mehmet Ali Bulut, Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Çalışma hayatının son zamanlarında Bugün gazetesinde müdür olarak çalışmıştır. Son olarak Mehmet Ali Bulut, emeklidir ve hala basın kartı Ali Bulut KitaplarıElfabe El ve Yüz Çizgilerinin AnlamıCan Boğazdan Çıkar Kan Gruplarına Göre Beslenme TabloluRuhun DeşifresiAhirette 45 Gün Yasanmış Gerçeküstü Bir HadiseTanrının Halkının Allah ile Başı Dertte Israil Nereye KoşuyorFardipli SinHaEy Rabbim Dualarımı Kabul Eyle Hayatimizi Kolaylaştıracak DualarDerviş ve SinHaGizemli SorularAhkamsiz Hükümler Savcının Vicdan, Hakimin Akil Ve Hikmet, Mübasirin Nefs-i Natik Olduğu Bir MahkemAsyanın Ayak Sesleri - Doğu Medeniyetinin Yeniden YükselişiDoğu Medeniyetinin Yeniden YükselişiSofra başı saǧlık sohbetleriMehmet Ali Bulut Nereli?1954’te Gaziantep’de doğup büyüyen Mehmet Ali Bulut, aslen İslahiye ilçesine bağlı Kerküt köyündendir. Kitapları ve yaptığı açıklamalarla birçok kişi tarafından tanınmıştır.
Mehmet Ali Bulut kimdir sorusu gündemde yer alan başlıklar arasında. Katıldığı programlarda yaptığı açıklamalar ve yorumlarla gündeme gelen Mehmet Ali Bulut, pek çok gazetede ve haber merkezinde de görev aldı. Mehmet Ali Bulut kaç yaşında, nereli? İşte, Mehmet Ali Bulut hayatı ve biyografisi!MEHMET ALİ BULUT KİMDİR?Mehmet Ali Bulut 1954'te Gaziantep'in Islahiye ilçesine bağlı Kerküt Köyü'nde doğdu. İlkokulu burada tamamlamasının ardından Gaziantep İmam Hatip Lisesi'ni yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü'nden mezun olan Mehmet Ali Bulut aynı fakültenin Tarih Bölümü'nde doktora tezi hazırlamaya yılında Tercüman gazetesine girdi. Tercüman Kütüphanesi'nin kurulması ve kitapların tasnifinde görev yılında haber koordinatörü olarak Ortadoğu gazetesine geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yılında haber editörü olarak İhlas haber'>Haber Ajansı'na girdi. Kısa bir süre sonra ajansın haber müdürlüğüne getirildi. Mahalli bir ajans konumundaki İhlas Haber Ajansı, onun haber müdürlüğü döneminde Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun en büyük görüntülü haber ajansı konumuna yılında İHA'dan ayrılmak zorunda kaldı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Veri Haber Ajansı'nı kurdu. Finansal sıkıntılardan dolayı Ajansı kapattı. 1999 yılında BRT kanalına girdi. Haber editörü ve program yapımcısı olarak görev mayısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın danışmanlığına getirildi. 3 yıl bu görevde kaldı. Bir süre Ali Müfit Gürtuna'nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Turkuaz Hareket'in mentalitesinin oluşturulmasında büyük katkısı gazetesi yurt haberler müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir. İmam Hatip Liseleri İhlas Haber Ajansı Mehmet Ali Bulut Mehmet Ali Bulut Canlı Yayın Gaziantep Beyaz TV İHA Gündem Güncel Haberler
mehmet ali bulut boşandı mı